28 Ara 2011

NEDEN?

Neden oluyor, anlamaya çalışıyorum. Hani insanın hayatta hiçbir işinin yolunda gitmediği ve herkesle ters düştüğü zamanlar olur ya, neden acaba?

Bazen iyi olsun diye çabaladıkça daha da kötü olur.
Bazen ben yoruldum, biraz da karşımdaki beni anlasın dersin, iyice kötü olur.

Böyle zamanlarda en iyisi, kendime sığınmak, kendime inanmak. Belki gerçeği daha iyi görürüm diye. Ama "gerçek" nedir söylesenize...Hepimize ve duruma göre değişen, farazi bir şey değil midir gerçek? Tek bir doğru var mıdır hepimiz için geçerli? Hiç sanmıyorum.

Ve insan ilişkileri o kadar karışık ve dinamik bir yapı ki...Bir tane genel geçer donesi yok.

Ben hiç kırılmıyor ya da kızmıyor muyum? Ama en kızgın anlarımda bile kendimle biraz baş başa kalmak yetiyor bana. Sevdiklerimi gözden çıkarmıyorum ne kadar öfkelensem bile...Kimseyle küs kalmak gelmiyor işime. Çünkü küslük, halledilmemiş şeyler, konuşulmamış sorunlar demek. Her zaman konuşmayı tercih ettiğim söylenemez evet, ama konuşmuyorsam eğer,o  sorunu unutmak istiyorum demektir bu. Çok sevdiğim bir insanla bazen konuşmadan, dile dökmeden de halledebiliyorum hissinin verdiği rahatlıktır bu. Peki sevdiklerimize karşı bu rahatlığımız olmayacaksa, bu kadar nazımız geçmeyecekse...Eyvallah demekten başka ne düşer ki bize...

Ne kadar bunalsam da, daralsam da, dedim ya, biraz uzaklaşmak yetiyor bana. Belki de unutkan bir insan olmamın tek faydası bu. Unutuveriyorum hemen, neye kızdığımı bile bazen. Unutmak güzeldir...

Ama artık içimden gelen tek şey, gitmek! Kimseye ağırlık ve keder vermeden, kimseden de bir şey almadan gitmek...Gitmek derken, kimseye hesap vermeyeyim değil benim derdim. Hesap verecek bir şeyimin olmaması gerekliliği bu. Hem nedir ki hesap vermek...Hani bir kere gelmiştik dünyaya, hani kısaydı hayat. O zaman ben kendimi bildikten sonra, bana güvenen kimseyi hayal kırıklığına uğratmadıktan sonra, sevdikten ve sevildikten sonra, uzak da olsak hep yakın durduktan sonra...Neden hesap almak-vermek derdi olsun ki aramızda...

Gitmek derken, sorumsuzca değil özgürce gitmek istiyorum. Derdim kimseden kaçmak değil, sadece kendime yakınlaşabilmek. Kendimi bulmak, gerekirse kaybetmek ve tekrar tekrar bulmak.

Hayat kısa ve bu hayat benim. O zaman iyisiyle kötüsüyle, doğrusuyla yanlışıyla yaşamak bana düşer. Hepimizin tek bir amacı var, o da mutlu olmak. Ama yaşamadan bilemezsin ne ile mutlu olacağını. O yüzden yaşamak gerek. Dolu dolu ve özgürce. Özgürlük dediğin ise, kimseyi kırıp dökmeden yapılıyorsa, bütün yolları yine hep inandığın, sahip çıktığın sağlam değerlere çıkıyorsa özgürlüktür.

27 Ara 2011

ne yapmalı...

Geçen sene, yani 2011'e girmemize az zaman kala, "bu sene bir değişiklik yapayım ve 2011 için hedef listesi oluşturayım kendime" demiştim -ne saçma-. Neyse, dedim ki bir de, hedefler abartısız, basit şeyler olsun ki, gerçekleştirebileyim ve kendime güvenim pekişsin falan -fasa fiso işler işte-.
Sonuç tabi ki hepimizin tahmin edeceği gibi oldu, o hedeflerin hiçbiri tutturulamadı, planların hiçbiri hayata geçmedi. Ama neyse ki, kafamda olmayan iki yeni şey girdi hayatıma 2011'de. Ne olduğu bana kalsın. Hiç aklımda yokken ve ben sürekli ertelerken onları, oluverdiler işte. Ve ikisi de birden karar vermemle gerçekleştiler. Burada ismail türüt'ten gelsin, plan yapmayın plan :)) Her şey kendi istediği gibi akıp gidiyor ne de olsa hayatta.

Dolayısıyla 2012 için hiçbir plan, hedef, istek vs. hiçbir şeyim yok. Ama beklentim var tabi azdan çoktan. Pek büyütmemek gerek yine de, elimizde patlamaması açısından.
Zaten kafam o kadar o kadar o kadar karşık ki...İstesem de plan yapamıyorum. Resmen biri hayatı dursun büyüsü yapmış gibi. Büyü ise eğer, çok etkiliymiş, üç sene oldu etkileri hiç geçmedi. Şimdi bir yerden el atmalı, toparlamalı ama nasıl...?

Bazen diyorum ki;
Her ihtimali, denemeye çalıştığın her kapıyı boşver, 6 ay kastır ve kpss için bir şans daha ver kendine.

Sonra bazen diyorum ki;
Ne kpss'si, bu ülkede bundan daha büyük bir kandırmaca var mı, boşver sen onu. Otur ingilizce çalış, üds'ye gir ve yüksek lisans yap, kendini yeniden ait hissedebileceğin bir yere koy, bunu yapabileceğini biliyorsun.

Bazen;
Bankalar...Evet onlara inan, seni onlar paklar. Ne alaka deme, otur çalış, takip et, gir ve kazan. Az kazanırsın ama bir adın olur artık diyorum.

Sonra bazen de;
Otur ales çalış, bugüne kadar aldığın puandan daha da iyisini al. Hem banka sınavlarında işine yarar çalışmış olmak, hem de ne bileyim olur ya, belki bir okulda okutmanlık falan çıkar karşına, başvurursun işte...diyorum.

Aslında hiçbiri nokta atışı fikirler değil, ha çok zor da değil....Evde boş boş oturmaktansa birine olsun yoğunlaşıp yapılabilir ama neden bilmiyorum bende en ufak, en basit bir işi yapmak için bile hal mecal yok. Gerçekten bilmiyorum neden...Bu isteksizlik, daha da miskinlik halini mi doğuruyor, yoksa ortada fiziki bir sorun mu var, çünkü bazen gerçekten üstümü değiştirmeye, ne bileyim duş almaya bile aşırı üşeniyorum. Çok istiyorum bu halin üstümden gitmesini ama yapamıyorum bir türlü. Kitaplarım, filmlerim, şarkılarım, bir de yeğenim...Başka da mutlu eden bir şey yok beni sanırım. Eski beni çok özlüyorum ama onun geri gelmeye hiç niyeti yok gibi.

-E O ZAMAN YAPALIM ? -TAMAM YAPALIM!

Aylardır yapalım edelim, tamam ama ne zaman yapalım, bebek doğmadan yapalım, önümüzdeki ay yapalım, önümüzdeki ay olmadı bu haftasonu yapalım...derken nihayet yaptık Neslihan 'cığımızın baby showerını.. Bence iyi oldu, çok da güzel oldu. İlk kez bir baby shower partisine katılmış olmanın verdiği heyecan, sonuçta eğlenceye bıraktı yerini. Hediye yarışı ve anne adayımıza paketlerce bez hediyesi derken çok güldüm şahsen. Şimdi sıra Göktuğ bebekte. Sağlıkla gelip ailesini mutlu etmesini bekliyoruz.

Ve tabi ki, her şeye tek tek emek veren ev sahibimiz e teşekkür ediyoruz.










13 Ara 2011

ho ho ho...


Bir türlü gelmiyor, etmiyor, uğramıyor dediğimiz yeni yıl havasına inat...

-çünkü bu sene kime sorsam, kimi okusam yeni yıl coşkusu sıfır. herkeste bir bezmişlik, bir kışa alışamama durumu, bir isteksizlik-

Böyle olmaz, azdan çoktan payımıza düşeni yapalım, 2012'ye selam çakalım dedik. Bize eğlenmeye bahane lazım değil miydi hem...Yeni yıl, yeni bahanelerle dolu olsun inşallah...

11 Ara 2011

HELO MELO


Tamam  uzun zamandır yoktum, evet bu kadar ihmale gelmez burası, biliyorum özlediniz, gözleriniz beni aradı kumanda panelinde günlerce...beklediniz, istediniz ama yazmadım. Belki de hepsi benim hayal ürünüm, bilemiyorum. Yine de şayet yokluğumu fark edeniniz varsa sorun bi neden yoktum...

Bir yoğunluk, bir telaş sormayın gitsin, nereye nasıl yetişeceğimi şaşırır oldum. Kendime ayıracak zaman...Nerdeee...Bir oraya koştur, bir buraya derken gelemedim gitti bloguma.

Şaka yahu şaka...Ne yoğunluğu, ne temposu...Bildiğiniz diyeceğim ama bildiğinizden daha da öte bir aylaklık hali var bende. Evet hala! Çünkü ne sabah uyanmak için gerçek bir sebebim, ne hayatımı düzene koyacak bir nedenim var. Ara sıra görüştüğüm insanlara sürekli aynı şeylerden bahsetmekten, "Naber?" sorularına "Ne olsun işte, hep aynı" demekten nasıl sıkıldım anlatamam. Ve daha ne kadar gidecek böyle, hiçbir fikrim yok.

Şimdi ben buraya tekrar döndüm ya, yağdırırım bir süre postları. Sonra yine kaybolurum sessizce. İşte o zaman bilin ki, ben bilgisayar-dizilerim-yemek-yeğenim-ev-yine yemek-uyku-daha çok uyku-tekrar yemek düzleminde yaşıyorum. Kendi halime bırakmaya devam edin öyle durumlarda. Ya da etmeyin, bilemiyorum. Hayatım boyunca kimsenin dürtüklemesi ya da gazlamasıyla bir iş yapmadım ama yapsam fena da olmazmış. Çünkü kendime bırakınca hiçbir şey olmuyor...

Her ne ise...Son bir diyeceğim var, onu da söyleyip kayboluyorum -şimdilik-.
Yazmadığım çizmediğim, buraya uğramadığım bu süre bizi nereye getirdi biliyor musunuz? Doğumgünümüze. Hem benim, hem de blogumun. Bu sene hiç beklemediğim bir şekilde sürprizli ve kalabalık geçirdim doğumgünümü. Nasıl moral olduğunu tahmin edersiniz sanırım. Ve uzun zaman sonra yazmak istememe bir etkisi olsa gerek bu seneki kutlamaların.Tabii benim doğumgünüm demek, blogumun da doğumgünüsü demek. İkimize de nice mutlu yaşlar geyiği ile sözlerimi sonlandırırken, doğumgünümün özeti olan fotoğraflar ile ayrılıyorum. Çok yakında tekrar geleceğim, hissediyorum.


Bu sene pastaya nasıl doydum nasıl...Şansıma hepsi de taptaze ve çok lezzetliydi. laaps laaps indirdik.


Yeni yaşa rakı ve kocaman bir masa dolusu dost ile girmek...

Ve birkaç not: 
1.Yaş kaç olursa olsun hediye almak insanı mutlu ediyormuş, ben bu sene bunu gördüm.


2."Aaa bugün senin doğumgünün müydü?! Hiç haberimiz yok/unuttuk numarası hala çalışıyor.


3.Ve sizler (kilometre katedip gelenler, kilometreleri engel saymayıp bir şekilde varlıklarını hissettirenler, iki gün iki gece bana doğumgünü coşkusu yaşatanlar, hadi bu gece eğleneceğiz dediğimde ikiletmeden atlayıp gelenler, yani ailem, dostlarım, arkadaşlarım...siz kendinizi biliyorsunuz) ne güzel insanlarsınız yahu...