28 Ara 2010

YENİYILI MI KUTLAMALI BU GÜZEL HAVALARI MI?

"Bu sene neden bir türlü tam anlamıyla yılbaşı havasına giremiyoruz?" diye düşünürken cevabı bulduk!
Havalardan. Evet, havalardan.
Güya aralık ayındayız ama baksanıza havaya, hala baharlık montlar giyiyoruz,üstüne üstlük içine bir de tişört giyiyoruz.
Kazak neyim giyen var mı aranızda?
Hem sevindirici hem ürkütücü bu havalar.
Bir an "Böyle küresel ısınmaya can kurban" diyorum, sonra vazgeçiyorum "Cık! Hiç iyi değil, hayra alamet değil" diyorum yaşlı teyze edasıyla.


Yani diyeceğim şu ki, yılbaşı dedin mi soğuk gelir akla, karanlık hava gelir, karakış gelir, hatta kar gelir.
Şimdi camları süsleyen kar spreyleri ne kadar anlamsız duruyor.Takvimlerimiz değişmiş de, bahara girerken kutluyormuşuz gibi yeniyılı.

Yine de umut etmemek, bu haftayı güzel geçirmemek için bir sebep yok.

Bu arada tarihe şunu da not düşeyim, hani hep bu yılın ne kadar berbat olduğundan, çok sıkıldığımdan falan dem vurdum ya, işte 2010 gider ayak bana bir hoşluk, bir güzellik yaptı, sağ olsun.Bu sefer ne olduğu bana kalsın.Çok büyük değil ama "fena da değil" bir şey hani.

Böyleyken böyle.
Sizde durumlar nasıl?

not:  konuyla ilgili elde o kadar materyal varken çekilecek, fotoğraf makinesi bozuk olduğu için çekemeyip, google'dan fotoğraf koymak çok tırt bir şey bu blog için.

18 Ara 2010

ALIŞVERİŞLER YAPILIR, AĞAÇLAR SÜSLENİR, YENİ YIL BEKLENİRKEN

Bir önceki yazımda bahsettiğim işsizliğe inat, uzun süredir ara verdiğim internet alışverişlerine ufak çaplı bir geri dönüş yaptım.
Taa bayramda, kataloğunda gördüğümden beri almak istediğim tchibo kurabiye kalıplarından aldım.
Ben özellikle harf ve rakam kalıplarını isterken bir baktım bunda çam ağacı- kardan adam - kurabiye adam kalıpları da var, şahane oldu valla.
Üstelik minik bir paket kahve de geldi hediye, sevdim seni tchibo!
Şimdi sıra yılbaşı için kurabiye yapıp ağacımıza asmakta.



İkinci alışveriş ise geçenlerde bahsettiğim idefix kitap alışverişiydi. Uzun zamandır kitap almamanın üzerine çok iyi geldi.Ayrıca idefixten oldukça memnun kaldım. Ürünün hazırlanması ve kargolanması aşamasında mail atıp sizi sürekli haberdar ediyorlar durumdan.
Gelen maillerden birinde "Hasret Bey" (öeh!) yazmaları dışında hiçbir sıkıntım olmadı. Tabi bu, zaten adıyla büyük sorunlar yaşayan "ben" i ismimden iyice nefret ettirmedi de değil.

Gelelim "yeni yıl" olaylarına...
Biraz geç olsa da geçen gece yılbaşı ağacını kurdum, yılbaşı temalı  fener, saklama kutusu, mumluk...ne varsa çıkardım ortaya, evi süsledim.
Ancak bu nasıl bir talihtir ki, tıpkı geçen sene olduğu gibi fotoğraf makinemiz yine bozuk!
O yüzden hiçbirinin fotoğrafını çekemiyorum. Umarım 31 Aralık'a kadar yapılır, çünkü bu sene de yılbaşı gecesinden hiçbir fotoğraf olmazsa elimde çok üzüleceğim.

Hepinize kurabiye kokulu mis evlerinizde geçireceğiniz güzel bir "yılbaşı geri sayımı" diliyorum.
Ve 2009'u karşılamaya hazırlanan iki sene önceki Eskişehir fotoğrafı ile gidiyorum.



Ah Eskişehir, şimdi kim bilir ne kadar güzel, yılbaşına sayılı günler kala ne kadar ışıl ışılsındır.
Kışı sevdirebilecek bir şehir varsa o da Eskişehir'dir!
Gidilmelidir!

14 Ara 2010

İŞSİZ OLMAK DEMEK...

- İşsiz olmak, bir kere her şeyden önce  "Kontürüm bitti arayamadım, haber veremedim", "Aradığını gördüm ama kontürüm yok,dönemedim" cümlelerini çok sık kurmak, o kadar kurmak ki artık derinin kalınlaşması demek.

- İşsiz olmak, internet alışveriş sitelerine bakmak, istenilenleri ertelemek, hep ertelemek, sonra da vazgeçmek demek.

- İşsiz olmak, her ay ihtiyacın olan bir kıyafet ile makyaj malzemesi arasında seçim yapmak, alacağın kitapları hep üçten ikiye, ikiden bire, birden hiçe düşürmek demek.

- İşsiz olmak, "Of bu aralar işler çok yoğun" diye şikayet eden insanlara kafa göz dalmak istemek demek.
(bankacılar hariç, allah onlara çelikten sabır versin.)

- İşsiz olmak, çevrenizdeki insanların, sizi gördükleri her yerde, konuyla ilgileri olsun olmasın, "Ee şimdi ne yapacaksın?" diye sorması ve bir bilgisi olsun olmasın size akıl vermesi demek.

- İşsiz olmak, kariyer.net, yenibiris.com gibi sitelere üye olup, abuk sabuk başvurular yapıp bazı dönemler her gün, cevap var mı diye kontrol etmek demek.

- İşsiz olmak, duyduğun her sınava, işine yarasın yaramasın atlama isteği duymak demek.

- İşsiz olmak, facebook sayfalarına, msn iletilerine, yani olur olmadık her yere @amsterdam, @NY gibi şeyler yazan dallama arkadaşlarından ışık hızıyla soğumak demek.

- İşsiz olmak, çalışan anneye inat bütün gün evde olmanın getirdiği vicdan azabıyla ya bir kap yemek yapma, ya temizlik yapma sorumluluğu duymak demek.

- Ve nihayetinde cancağazım işsiz olmak, bütün gün pijamayla   (bakınız eşofman falan demiyorum, bildiğin pijama)   dolaşma eşiğinizin, işsiz kaldığınız süre ile orantılı olarak git gide düşmesi demektir!

Bu eşik yere değdiğinde durum acildir, size yazık, bu ülkeye lanettir!

13 Ara 2010

GÜNDEN DÜŞENLER - 5


* Şu an, geçen hafta bir yaşını dolduran blogumun 100. yazısını yazıyorum.

*Bugün internet alışverişlerine "kitap" ları da dahil ettim. Daha önce internetten neden kitap almamışım,düşündüm,bulamadım.

*Haberlerdeki, Cem Yılmaz'ın Hayde türküsünü söylediği Av Mevsimi görüntüleri işkencesi, bir artık!
Tamam türkü çok güzel, fena da söylememiş ama sinemada izleyenler zaten izledi, henüz izleyemeyenleri filmden soğutma politikası mıdır bu nedir...Zaten bütün filmlerin, herkes izledikten sonra geldiği bir şehirde yaşıyorum,yeter.

*Şu sıralar en favori içeceğim, sütlü kahve! Ama türk kahvesiyle olacak. Bir de öyle çocukluktaki gibi çay bardağıyla değil, bir kupa dolusu.

*Bir Ahmet Ümit kitabı var elimde, Bab-ı Esrar. Ve ben onu bir buçuk aydır bitiremiyorum. Sorun bende, bunu da biliyorum.

*Buraya da kar yağsın, böylece bu şehre birkaç günlüğüne de olsa tahammül edebileyim istiyorum.

*Bir de bu cupcake li çoraplarımı çok seviyorum.



 daha da bilmek, öğrenmek istedikleriniz için gelsin;

10 Ara 2010

ÇİFTE DÜĞÜN! AY PARDON DOĞUMGÜNÜ!


Siz fark etmediniz ama ben geçtiğimiz hafta sonu doğumgünümü kutladım, bomboş geçirdiğim bir yaşın acısıyla sarsıldım, kendime geldim.

Hala elimde avucumda somut hiçbir şeyim olmadığını, bunun daha fazla böyle gidemeyeceğini anladım ve yeni yaşımda hayatımı bir yola sokmak için kendime söz verdim.
İşte ben kendime bu sene bir kitap ya da uzun zaman önce gözümde kestirdiğim bir giysiyi değil, bu sözü hediye ettim.

Ayrıca ilk kez hasta bir şekilde, en yakın arkadaşım antibiyotik iken bir doğumgünü geçirdim,o yüzden ne oldu ne bitti pek anlayamadım.

Fakat her zamanki gibi, daima yanımda olan ailem hasta da olsam, beni kayiflendirmek için uğraştı.

Siz hasta yatarken kapının çalması, neyse ki kalkamayacak kadar hasta olmamanız, dolayısıyla kapıyı açmanız, açtığınızda ise üstünde mumları yanan bir pasta görmeniz, kapıda "iyi ki doğdun" şarkısı söyleyen bir ailenizin olması ve elindeki çiçeği size uzatan canınız ciğeriniz bir yeğene sahip olmanız.......Gerçekten inanılmaz güzel bir şey.

Konuyla ilgili neden hiç fotoğraf yok derseniz, fotoğraf makinemiz bozuldu :/
(umarım yılbaşına kadar yapılır!)

Şimdi size bir soru!
Benim doğumgünüm demek aynı zamanda neyin doğumgünü demek.

Bu blogun demek!
İlk günden takip edenler şimdi bir "haaaaa....." diyebilirler.
Bilmeyenler taa ilk posta gidebilirler.

Geçen sene doğumgünümden bir gün sonra açtığım blogum benimle birlikte bir yılı devirdi burda.

Peki bu yazı neden gecikti diye sorarsanız...
Hastaydık dedik ya.

Herkese sevgiler, hastalıksız kışlar, çalışanlara çabucak geçen cumalar, çalışmayanlara gelsin cumalar, gitsin yan gelip yatmalar...

1 Ara 2010

HUZURUNU ARAYAN ROMAN: HUZUR


İkinci kez, bu sefer kitap kulubümüz için okudum, bitti.
Alınacak, yazılacak çok yeri var bu derin romanın ancak içlerinden seçmek lazım gelir değil mi...

"Dede'yi Wagner olmadığı için, Yunus'u Verlaine, Baki'yi Goethe ve Gide yapamadığımız için beğenmiyoruz. Uçsuz bucaksız Asya'nın o kadar zenginliği içinde, dünyanın en iyi giyinmiş milleti olduğumuz halde çırçıplak yaşıyoruz. Coğrafya, kültür, her şey bizden yeni bir terkip bekliyor; biz misyonlarımızın farkında değiliz. Başka milletlerin tecrübesini yaşamaya çalışıyoruz."
s.252

 "Hangimiz yıldızlı bir gecede kainatı bütün ağırlığıyle  sırtımızda taşımayız. Hiçbir şey insanoğlunun cesareti kadar güzel olamaz."
s.94

"Vücutlarımız, birbirimize en kolay vereceğimiz şeydir, asıl mesele hayatımızı verebilmektir. Baştan aşağı bir aşkın olabilmek, bir aynanın içine iki kişi girip, oradan tek bir ruh olarak çıkmaktır!"
s.196