26 Ara 2009

NASIL GEÇTİ SINAV...BOK GİBİ!


Bugün dersanenin ilk deneme sınavı vardı! aaoo...Sonuç tabi ki,ezici bir mağlubiyet.

Ne yapacağımı,nasıl çalışacağımı inanılmaz derecede şaşırmış durumdayım.Bir bakıyorum gaza gelmişim bütün konuları yalayıp yutasım var,sonra bir bakıyorum hiç umudum kalmamış.Bugün bir kez daha gördüm ki, ben bu soruları çözen adamlar gibi mümkün değil düşünemiyorum.

Sittin sene uğraşsam yapamayacağım sanki...Eğitim bilimlerinden 6 + genel kültür/genel yetenekten 5 olmak üzere 11 ders(cimri davranıp geometriyi matematiğin içinde sayarsak.)

Önce her gün biraz ondan biraz ondan çalışayım dedim olmadı,sonra her günü bir derse verdim,pazartesi matematik,salı tarih günü gibi...O şekilde de olduramadım.Gerçekten nasıl çalışacağımı bilmiyorum.Bir bilen varsa buyursun söylesin.Kırk yıl kölesi olmasam da garantili dua vaat ediyorum.Yoksa kapasitemin daha fazlasına yetmediğine inanacağım ciddi ciddi.Yeter yav,bu genç yaşımda isyan ettim.Bu ne laaa...

24 Ara 2009

BİR ZAMANLAR...

Eskiden yeniyılda sevdiklerimize kartpostal atardık,hatırlar mısınız?Hatırlayanlar olduğu gibi bu yazıyı okuyup "Kartpostal da ne ?" diyenler de olacaktır ne yazık ki...

Hayatımızı kolaylaştıran,iyileştiren teknolojinin alışkanlıklarımıza bu kadar hükmetmesine neden izin veriyoruz,anlayamıyorum.Neyi dinlememizin,neyi giymemizin,neyi izlememizin,neyi sevmemizin bile kararını veremediğimiz bir çağ bu çağ.Hepsi bize dolaylı yollardan dayatılarak kabul ettiriliyor ne yazık ki...

Şimdi yollasam sevdiklerime birer kartpostal,içine yazsam iyi dileklerimi ve heyecanla versem postaya...Kim gülmez ki bana...

Son yıllarda sık sık geç doğduğumu düşünüyorum.Ve "bazen" tekrar moda olacak kadar demode yaşamak istiyorum.

NEYLERSİN,BU GECE BÖYLE...


Bu gece hiç keyfim yok desem yeridir. Teoman'ın "Patlayacağım çok sıkıldım,kendimden ben bile" sözlerindeki "ben" bendeniz oluyorum efendim.

Kafamı bozan bazı şeyler var bugünlerde. Bir yanım unut gitsin,dert etme ve oluruna bırak diyor, bir yanım da böyle yaparak neden hakettiğinden azına kanaat ediyorsun...

KPSS sorunu bi yerde,mesela başucumda diyebilirim,duruyor.Her gece içimi daralta daralta uyutuyor beni. Ve düşünüyorum daha bu aylarda bu kadar bunaldığıma göre bahar gelince sınav yaklaşınca bu baskıyla nasıl başa çıkacağım.

İnanılmaz ağrıma gidiyor bu yaptığım şey.Sen 4+1 seneni harca,mesleğini eline almak dedikleri şeyi yap ama gel şimdi başa dön.Tarihi,matematiği,eğitimi derken tam 11 ders.Puffff....Dile kolay derler ya,bu dile bile kolay değil.Söyle bak; oooonnn biiirrr...Valla zor.Zira bizim Pırtlanguç diyemiyor henüz.Pırtlanguç demişken;onu, patlamak isteyen bu beynimin dışında tutuyorum.O bu hayatta bizim başımıza gelen en güzel şey ve onunla geçirdiğim zaman,benim her şeyi unutma anlarım...

Sınav dışında da hayat "perfectoo" ya da "dadından yinmez" bir kıvamda değil.Dedim ya,kafamı bozan şeyler var.Neden olmuyor dersiniz.Bir şeye o kadar emek,uğraş verip de neden olduramadığımız şeyler var acaba hayatta?İyi olacağına çok inanıp da neden hep hayal kırıklıkları yaşamak var ki?Tamam her şey bizim elimizde değil.Ama hani dünyayı güzellik kurtaracak,bir insanı sevmekle başlayacaktı her şey...Sevmek neden yetmiyor o zaman???

BİR KERPETEN,BİRAZ BONCUK,BİR TUTAM DA TASARIM


Bir dönemin takı yapma modasına uyarak, o kadar çok boncuk,zincir,metal malzemeler vs. almıştım ki hevesim geçince kalanlar bir köşeye atıldı gitti.Şimdi elden çıkarma vakti!

Üniversitede ilk yıllarda habire takı yapıp durdum.Yok Osmanlı Türkçesi,yok Uygur bilmemnesi derken bu kafar bi yerde boşlatmalıydı kendini,yoksa infilak ederdi.E yurtta da kalınca,kızlarla bu kadar içiçe olunan bir yerde o zamanlarda ya takı yaplıyordu,ya da örgü örülüyordu.Örgüye hiçbir zaman yeteneğim olmadı ama ilk paramı kazanacak kadar boncuklara istidatım vardı.(Evet,istidat...Bakmayın öyle garip garip, Osmanlı Türkçesi deyince kullanasım geldi.)

Kendime,eşe dosta bolca yaptım,birkaç yıl takıya para vermeyip şanıma da leke sürmedim.Ama bu da bir heves oldu benim için nihayetinde.Öyle olunca da hediyelik bir şeyler yaparız diye aldığımız incik boncuklar elimizde patladı.Bu durumdan mütevellit sevgili Cadı Kazanı (ki kendisi her bir şeyim olur) beni geçenlerde oturttu,işte bu yaka iğnelerini yaptırttı.Koydu önüme; bununla bunu yap,bunun yanına şunu koy diyerek kerpetenimi ve beni kullandı.İnanır mısınız hem de iki saat boyunca bir kuru simite çalıştırdı beni.Ama fena da olmamış hani...

Size de bir fikir verip,elinizdeki malzemelerinizi değerlendirmenizi sağlarsa ne ala...Biz daha çok hediyelik olsun diye yaptık ama ben çok beğendiklerimden bir tane aşırdım;)

Bunlar da aşırmadıklarımdan, kullanım için alternatif fikirler.Buyrunuz.


Efendim ilk akla geldiği üzere kıyafetlerde kullanılır bu zımbırtı,sağlı sollu yakalarda...

Sonracığıma dedim ki bu şekilde neden olmasın...Bence şıkır şıkır durdu.Maksat zaten kendimizi şımartmak değil mi...

20 Ara 2009

BEN BU ARALAR TÜRK SİNEMASINDA...

Kaçırdığım için çok üzülüyorum.Her ne kadar yaşadığım şehrin sinemasındaki berbat ses sistemi sayesinde çoğu şeyi duyamayacak olsam da...

Yakın zamanda bunu bekliyorum.
(Evet her şeyin sonradan geldiği bir şehirde yaşıyorum.)

19 Ara 2009

SİZCE?


Muğla'da sık sık gittiğimiz -ki zaten çok az seçenekleri olan bir şehirdir- bir cafe/restaurantta yer alan bir tabloydu bu. -du diyorum çünkü birkaç yıl önce dekorasyonu yenilediler ve bu tabloyu nedense kaldırdılar.

Parası neyse bana satın, çok seviyorum ben onu gibi bir şeyler demiştim ama vermemişlerdi,gerekçelerini hatırlamıyorum doğal olarak.

Ben bu tabloyu ilk gördüğümden beri çok seviyorum.İlk bakışta bana "herkesin kendi dünyasını taşıması,kurması..." gibi bir şeyler çağrıştırmıştı, sonra başka şeyler de çıkardım kendimce ama onları yazmayacağım,ufkunuzu sınırlandırmasın diye...

Çünkü bu resmin size ne anlattığını merak ediyorum,çoğaltın diye gördüklerimi,artıralım diye bir resmin izdüşümlerini...

Not:Resmin ismi "Lantern Bears" sanırım ama emin değilim,hafızamın yalancısıyım ki onun yalancısı olmak istemezsiniz emin olun.

TIM BURTON'DAN HARARETLE BEKLEDİĞİMİZ MASAL...

ALICE IN WONDERLAND

Bir an önce gelmesini istiyorum bu filmin. Burton'un en iyi işi olmuş gibi sanki,ama göreceğiz.Johnny Depp'e zaten söylenecek söz yok artık...

Eee, benim gibi kimler bekliyor bakalım?




18 Ara 2009

NIP/TUCK TA ALTINCI SEZON...

............................S6-E01 için spoiler içerir.....................

Dediğim gibi uzun bir aradan sonra nip/tuck ıma geri döndüm nihayet.Büyük oranda beklediğim bir sezon başlangıcı yaptı ilk bölümde.Liz,hayatının falsosunu Christian'a güvenmekle yaptı,Christian olduğu gibi davranmakta gecikmedi.


Fakat kahramanlarımız şu anda(evet kahraman diyorum,gerçek hayatta pek karşılaşılmayacak karakterler bunlar.Zaten diziyi gerçekçi yapan ve bağlayan unsurlar başka,onları daha önce yazmıştım) feci bir ekonomik kriz içindeler.Christian abimiz pek sallamıyor gibi durumu,doğal olarak hesap kitap işleri yine Sean'a kalıyor.Hatta bu yüzden "insomnia" meredine tutuluyor garibim.

Neyse ki ağlak ve de histerik Julia görünmedi ortalıkta...

Ama onu aratmayan Matt gerzeği yeni saçmalamalar peşinde.Kendine macera arayan,ne istediğini bilmeyen insanımsı,acınası Matt şimdi de pandomim peşinde.

Bu arada ilk üç sezon çok beğendiğim(tabi ki fiziksel olarak) Kimber'a anladım ki iyice gıcık olmaya başladım.Zaten yaşlanmış da...

Christian ise her zamanki gibi...so sweet...hımm:)

GÜNDEN DÜŞENLER-2

*Grip gel-gitli.Ama genel olarak bir halsizlik hali...Halsizlik hali?Hımm...İlginç bir ironi.

*Bugün garip bir gündü,biraz koşuşturmaca,biraz kafa yormaca.

*...Amaa,nihayet yılbaşı ağacımızı kurduk,süsledik bi güzel.Astığım her yeni süs,2010 için yeni bir dilek,güzel bir umuttu sanki...

*Fotoğraf makinemiz tam olarak bozuldu.Yeniyıl öncesi...Daha iyi bir zamanlama olamazdı.Servise götürsek yirmi günden önce gelmez.Ben de ağacımızın fotoğraflarını telefonla idareten çektim artık.(Koyacağım buraya,ama sonra)

*Süresi dolan antivirüs programının yenisini kurmaya neden üşendiğimi bir kez daha hatırladım bu gece.O, programı kaldırma ve yenisini yükleme işlemleri için iki kez makinenin kapanıp,yeniden başlamasını beklemek yok mu...Bütün gün bilgisayarı açmadan durabilirim ama o noktada çok gerilmekteyim,sinir oluyorum yav!

*Bu arada KPSS işini iyice boşladım.Önce bayram rehaveti,sonra yeniyıl telaşı derken uçtu gitti haftalar,acaip birikti konular...puffssss..........................

*Bir de hava,aralık ayına inat çok güzeldi bugün.

*Bir de Eskişehir'i çok özlüyorum bu aralar.Cıvıl cıvıl sokaklarını,mutluluk kokan barlarını,bana huzur veren çayını,tramvayını ve yeniyıl telaşını,geceleri gündüzden daha güzel ışıklı ağaçlarla kaplı yollarını...

17 Ara 2009

NE YAPTIN OLMECA...


Malum yeniyıl geliyor;bir arada olmak,eğlenmek ve tabi ki içmek için hoş bir bahanedir kendisi.

Ne içsek,ne içsek diye düşünürken votka içelim dedik.Geçen gün market raflarına bakınırken ister istemez tekilaya kaydı gözüm."Ne dersin be hacı,bazen insanın kendini ödüllendirmesi gerekmez mi?" dedim kendi kendime.

Sonra bir de baktım kiii...Ne yaptın Olmeca,68 olmuşsun laa...69olsan tavşan olur bir işe yarardın,70 olsan düz hesap olurdun,68 sayısına gıcık oldum ve de biraz zamlı buldum.


Ben de vazgeçtim haliyle...Votkaya döndük yine.Orda da Absolut, Smirnoff derken, Tekel'e kadar olmasa da sanırım çıtayı biraz daha düşürmek gerek.Daha hediyeler bla bla var...

Hayat çok pahalı,olmeca yine bir başka bahara kaldı:)

Ama olsun,ne demişler: "Alkol hoş,ortam loş,kendin coş"

16 Ara 2009

GÜNDEN DÜŞENLER-1

Nezle oldum iyi mi...Değil, hiç değil.

Burnum sızlamaya başladı,silmekten. Bu ayakta geçirilen hastalık da bi değüşük oluyor yavv...Ne öylesin ne böyle...

Ama idare edeceğiz mecbur,yatağa düşmek yok. Yılbaşı için süslerimiz yavaş yavaş tamamlanıyor, ağacı kuracağız haftasonu.

Pırtlanguçumu öpebilsem yeniden doya doya,hastalık bulaştırma korkusu olmadan,oh süper olacak.

Bir de üçgende açıortay-kenarortay olayını çözdüm mü uçar giderim ben.

BU DA MFÖ İÇİN YAZDIĞIM PEK İÇLİ AKROSTİŞ ŞİİRİM...

Malum herkesin bildiği,bilip sevdiği kült bir MFÖ şarkısıdır Mecburen.Ben de şiirimi ona yazdım mecburen.Nasıl anlatsam sana, ilk harflere baksana...

Madem göremeyeceğim sahnede,
E o zaman neden bu kadar harikasın?
Canım çok sıkkın gelmeyin üstüme,
Basacağım şimdi küfürü yine!
Ulan yok işte,olmayınca olmuyor
Rahat etmiyor bu kafa,
Esefleniyor,hayıflanıyor
Ne yapalım,bu sezon da bana bilet görünmüyor.

14 Ara 2009

MAZERETİM VAR, ASABİYİM BEN !

Ciddi anlamda asabiyim,elleşmeyin.
Yine bir MFÖ konseri,yine bensiz.Artık küsmem mi gerekiyor kadere bilemiyorum, tek bildiğim bnm bu konsere de gidemeyeceğim...

19Aralık Cumartesi akşamı Ankara-312 Arena MFÖ konseri............. :@

Böyle içimi gıpır gıpır eden,ruhumu tazeleyen, "bu adamları,sahnede kanlı canlı izlemek" hayalim artık "ütopya" oldu.O derece ulaşılmaz ve o yüzden de çok güzel...

Puffff...İstiyorum yaaaa...O akşam orda, ya da başka bir konserlerinde olmak istiyorum.
Söz veriyorum Tanrım,

*o gün kimseye kızmayacağım,bağırmayacağım,
*üç ay bizim pırtlanguçun bezini ben değiştireceğim,
*bir ay boyunca günde 3oo soru çözeceğim KPSS içün,
*anneme oflamayacağım,
*ablama her gece nesgayfe yapacağım,
*bir ay boyunca somurtmayacağım
*ve ömrüm boyunca sana inanacağım Tanrım.

Hayyam ne demiş, "Orda olduğuna inanmasam,ona seslenmezdim."
Ben de inanıyorum sana Tanrım,biliyorum ordasın ve beni duyuyorsun.
Çok şey istemiyorum ama bak ne çok şey vaat ediyorum.
Lütfeeeennnn....

13 Ara 2009

GÖRSELLİKLE "BEN BURDAYIM" DİYEBİLMEK...BAD ROMANCE


Bazen beğenmek,eleştirmekten daha kolay ve daha güzeldir.Popüler kültür ve postmodern diyerek baştan yok saydığımız es geçtiğimiz şeylerin arasından bazen öyle bir şey ya da öyle biri çıkar ki,kabullenmek, hakkını vermek gerekir
Son zamanların modası Lady Gaga.Bazıları onu eleştiredursun;

-Şarkı sözleri ala
-Sesi harika
-Sahne performansı şukela :)

Ha Madonna'yla kıyaslamak mı?Gerek yok.Madonna her daim orada olacak.Ama Lady Gaga kesinlikle kendi tarzını yaratmış biri bence.

Bu arada sizce bu klipten çalma,araklama kaç klip çıkar Türk müzik dünyasına...

12 Ara 2009

Yeşil Büyü: ABSINTHE




19.yüzyıl Avrupası'nda, özellikle de Fransa'da hayat bulan, bilhassa edebiyat ve resim tarihinin ölümsüz eserlerine can veren efsane...Absinthe.
Kendisi hakkında çok konuşulur,mitleştirilir nerdeyse bu içki. Misal en bilineni Van Gohg'un bu yeşil büyüyü içtikten sonra kulağını kestiğidir. Picasso,Baudelaire ve pek çok Avrupa sanatçısı ile ilgili anlatılan hikayeler de mevcuttur. Döneminin sosyal yapısını alt üst eden, toplumu ikiye ayıran, bir kısmı protestolar yapmak zorunda bırakan bu içkiye bugün nasıl kızabilirim ki...Bu içki sayesinde ise eğer bugün okuduğumuz Rimbaud, yeşil hayaletlerin en güzeli onlara görünsün,helal olsun demek elzemdir.
Bendeniz Sophie'niz de durur mu...Elbet vücudunu bu zehre gark etmeliydi, yoksa gözü açık gider idi. Gerçi, yasaklandıktan yıllar sonra satışı tekrar legalleşen bu içkinin bugünkü halinin,orijinalinin özündeki otunun aromasının bilmem nesi olduğu söylenir,yani suyunun suyunun suyu.Ülkemize giriş izni olanlarında da durum böyle. Ama olsun bana ne içtim mi, içtim.Kader, bu şanslı kuluna bir gece bir arkadaşın evine git dedi ,orada cennetin kapısına selam edip geleceksin dedi...Şaka lan şaka...Benim içtiğim, o suyunun suyunun birkaç yudumuydu sadece:( Bana o kalmış ne yapalım...Raconuna bile uyduramadık zaten işi. Yok süzgeç şeklindeki bir kaşıktan şeker damıtılacak, eriyen şeker bardağa akacak,apsintin rengi değişecek,böyle içilecek falan.Ulan öğrenci evindeki şeker erimiyor bile,o derece sefillik.Ama alkolden ödün veren yok maşallah...Ah gençlik ah...
Neyse, benim için amaç zaten nefsimi köreltmekti.Bakayım,körelmiş.Ama yine olsa içer miyim? Hey yavrum hey,içmez miyim...
Darısı benim gibi tüm meraklılarının başına...Ha bu arada yolu Prag'a düşen falan olursa bir selam etsin,parası neyse veririz.

BILLIE JEAN



Keşfettiğim en güzel coverlardan biri olan The Lost Fingers'ın Billie Jean'ine yine dadandım bu aralar.Yıllarca Michael Jackson'dan dinledik sevdik amma lakin hani bazen olur biri çıkar bir şarkıyı yeniden yorumlar da "ulan orjinalinden daha mı iyi sanki ne" dersiniz, işte öyle oldu benim için bu şarkı. Lost Fingers'ı dinledikçe onları beğeniyorum böyle bir coşuyorum,sonra orjinalini dinleyince "yok ne varsa aslında var" diyorum ama ben yine de kesinlikle es geçmeyin arşivinizde bulundurun,puffladıkça,bunaldıkça bu coverı dinleyin derim.

ICE TEA' nin Sunduğu NİP / TUCK Devam EdiyoOoOooOrr...

Geçtiğimiz yazı ice tea içip nip/tuck izleyerek tükettiğimi söylemek yeteri kadar doğru olur sanırım.Tüketmek...Hımm...Belki de geçirmek desek daha doğru olacak.Harcamak demek de geliyor aklıma ama içimden gelmiyor.Evet sıkıştırılmış bir programla, arada sekteye de uğrasa bu diziyle geçti yazım ama pişman mıyım, hayır. Yine olsa yine yaparım.Çünkü o dizi değil mi ki üniversiteden eve tatile geldikçe yarım yamalak e2 de izleyip sonra kalıveriyordum orta yerinde.Ve yine o dizi değil mi ki ilk sezonunu bitirdiğimde izlediğim en güzel diziler listesine girdi(Sıralamaca yok,kararsızım biraz.)Ve yine o değil mi ki sevgili Christian ile beni bu sıkıcı şehrin yaz gecelerinde bilgisayara bağladı, deli gibi rapidden diziyi indirtti...

Lütfen neyini seviyorsun bu dizinin, iki fik fik, bir onunla bir bununla, kimin eli kimin cebinde belli değil, önce aşçıya sonra bahçevana, sonra hepsi birden bilmem kime...falan demeyin rica edeceğim. Zira o yarım yamalak izlediğim zamanlarda ben de böyle diyordum ama anladım ki birçoğumuzun hayatında olan bir şeyi anlatıyor bu dizi.Evet cicim biliyorum hiçbirimizin,hatta nice estetik cerrahların hayatlarının öyle olmadığını.Hepimizin hayatında olan şey bu bohem yaşam değil,siyah ve beyaz dışındaki renkler,hele de griler...Bu dizi, hayatta her zaman bir doğrunun olmadığını,haklı ve haksızların bakış açımıza göre değiştiğini anlatıyor aslında alt metinlerinde.Edebiyatta,sinemada bu yapılınca hoşumuza gidiyor ama dizilerde aramak bile aklımıza gelmiyor,yakıştıramıyoruz.Ama böyle...Hem eloğlu bu,çekerse böyle dizi çekiyor işte adamlar.Felsefeye de dokunduruyor,tarihe de,sosyolojiye de...Sen fark etmek istemesen de bu böyle...

Üstelik o dizi değil midir ki, dizi izlerken beni iki kez ağlatmayı bile başarmıştır.Gocunuyorum sanmayın bunu söylerken, sen de yap sana da ağlayayım.Christian'ın oğlu olarak kabul ettiği Wilbur'la 40.yaşgününü tek başına kutlaması,ona veda ederken ona dedikleri ya da üçüncü (dördüncü de olabilir) sezonda Sean'ın gördüğü bir rüyada, şehir fırtına altında kalacakken evi sağlamlaştırmaya çalışırken oğlu Matt'e bağırıp "Benim yapamadığımı sen yap,git ve ailenin yanında ol,onları bir arada tut" diye ağlaması....Of of...Bu kabullenmişlikler,acizlikler,zavallıklıklar...İçin sızlar...

Velhasıl iyi kötü geldik altıncı sezona dayandık ve ben bu gece bir zamandır ertelediğim,indirip beklettiğim nip/tuck'a geri dönüyorum...Bakalım hastalığının durduğunu öğrenen Christian,Lizz'e tekmeyi nasıl basacak,ne derece bir "esshooll" olduğunu,bu konudaki sınır tanımazlığını nasıl gösterecek...Belki de senaristler ters köşe yapacak, hatta belki zamanda bir sıçrayış ve ara ara geri dönüşler falan görürüz, belli olmaz...Yeter ki gereksiz Matt karakteri ve onun saçmasapanlıkları,Julia'nın histerileri ve ağlamaklı,sızlanan minik leydi edaları biraz geri dursun...


Müzikler mi...Onların yine harika olacağından hiç şüphem yok.Tak diye ağzımıza edip bırakacaktır olmadık yerlerde.E hala gel de sevme...

5 Ara 2009

Doğumgünü Kızıyım, Kutlamamı Yaptım; HARİKAYIM :)

Yirmi dört yaşımı kelimenin tam manasıyla devirip, yirmi beşime girerken... canım ailem ve biricik dostum benim için harika bir doğumgünü organize ettiler.
Beş yıldır gurbet ellerde okumak, ilim irfan sahibi olmak, adına baba evinden, anamın yanından uzaktaydım ve bu yıllar boyunca hiçbir doğumgünümü beraber kutlayamamıştık:(
Gerçi beş yıl boyunca her sene farklı sürprizlerle harika kutlamalarla geçti doğumgünlerim. Arkadaşlarımın hakkını yemeyelim, günah.Ama kocaman bir eksik vardı; ailem. Bu sene birarada olmamız şerefine bana sürpriz yaptılar, pastamdan soframıza kadar her şeyi organize ettiler ve davullar çalınsın, yenilsin içilsin, eğlenilsin diyerek güzel bir akşam geçirdik. Canım annem, ablacığım, Kaan abim, bitanecik Mustimiz ve biricik dostum Peri ve ailesi, hep beraberdik.
Bunun dışında 3-4-5 aralık boyunca yurt çapında süren kutlamalarla birçok arkadaşım da aradılar, uzaklardan beni unutmadıklarını bir kez daha gösterdiler. Hepinizi öpüyorum şekerler. Tabi ki hatırlayamayan, hayatın keşmekeşinde bunu atlayıveren tüm arkadaşlarıma da teşekkürler...
Eee, anlat bakalım ne yaptın ne ettin, kendine ne kattın bu 24 yıl boyunca diye sormayın piliiizzzz...Nitekim cevapsız bu...
Darısı nice yaşgünlerime, nice sevdiklerimle birarada olmaya diyor ve kaçıyorum.

Bu arada uzun zamandır ertelemiş olduğum bloğumun doğumgünü de gerçek doğumgünüme kısmet oldu...Böylece siz hayali ya da gerçek -şimdilik bilemiyorum- takipçilerime selam ederim

işte masamııııızz...hummpppss....nefis!benim özbeöz, kızların ise fahri canımız ablamız - pırtlanguçumuz - mutlu ben - esmer güzelimiz neslimizdostumun hediye paketi ile poz vermek artık adetti, kült inancımızdı. aa bakın paketten ne çıktı...çok şeker, giyilir ki bu!