12 Ara 2009

ICE TEA' nin Sunduğu NİP / TUCK Devam EdiyoOoOooOrr...

Geçtiğimiz yazı ice tea içip nip/tuck izleyerek tükettiğimi söylemek yeteri kadar doğru olur sanırım.Tüketmek...Hımm...Belki de geçirmek desek daha doğru olacak.Harcamak demek de geliyor aklıma ama içimden gelmiyor.Evet sıkıştırılmış bir programla, arada sekteye de uğrasa bu diziyle geçti yazım ama pişman mıyım, hayır. Yine olsa yine yaparım.Çünkü o dizi değil mi ki üniversiteden eve tatile geldikçe yarım yamalak e2 de izleyip sonra kalıveriyordum orta yerinde.Ve yine o dizi değil mi ki ilk sezonunu bitirdiğimde izlediğim en güzel diziler listesine girdi(Sıralamaca yok,kararsızım biraz.)Ve yine o değil mi ki sevgili Christian ile beni bu sıkıcı şehrin yaz gecelerinde bilgisayara bağladı, deli gibi rapidden diziyi indirtti...

Lütfen neyini seviyorsun bu dizinin, iki fik fik, bir onunla bir bununla, kimin eli kimin cebinde belli değil, önce aşçıya sonra bahçevana, sonra hepsi birden bilmem kime...falan demeyin rica edeceğim. Zira o yarım yamalak izlediğim zamanlarda ben de böyle diyordum ama anladım ki birçoğumuzun hayatında olan bir şeyi anlatıyor bu dizi.Evet cicim biliyorum hiçbirimizin,hatta nice estetik cerrahların hayatlarının öyle olmadığını.Hepimizin hayatında olan şey bu bohem yaşam değil,siyah ve beyaz dışındaki renkler,hele de griler...Bu dizi, hayatta her zaman bir doğrunun olmadığını,haklı ve haksızların bakış açımıza göre değiştiğini anlatıyor aslında alt metinlerinde.Edebiyatta,sinemada bu yapılınca hoşumuza gidiyor ama dizilerde aramak bile aklımıza gelmiyor,yakıştıramıyoruz.Ama böyle...Hem eloğlu bu,çekerse böyle dizi çekiyor işte adamlar.Felsefeye de dokunduruyor,tarihe de,sosyolojiye de...Sen fark etmek istemesen de bu böyle...

Üstelik o dizi değil midir ki, dizi izlerken beni iki kez ağlatmayı bile başarmıştır.Gocunuyorum sanmayın bunu söylerken, sen de yap sana da ağlayayım.Christian'ın oğlu olarak kabul ettiği Wilbur'la 40.yaşgününü tek başına kutlaması,ona veda ederken ona dedikleri ya da üçüncü (dördüncü de olabilir) sezonda Sean'ın gördüğü bir rüyada, şehir fırtına altında kalacakken evi sağlamlaştırmaya çalışırken oğlu Matt'e bağırıp "Benim yapamadığımı sen yap,git ve ailenin yanında ol,onları bir arada tut" diye ağlaması....Of of...Bu kabullenmişlikler,acizlikler,zavallıklıklar...İçin sızlar...

Velhasıl iyi kötü geldik altıncı sezona dayandık ve ben bu gece bir zamandır ertelediğim,indirip beklettiğim nip/tuck'a geri dönüyorum...Bakalım hastalığının durduğunu öğrenen Christian,Lizz'e tekmeyi nasıl basacak,ne derece bir "esshooll" olduğunu,bu konudaki sınır tanımazlığını nasıl gösterecek...Belki de senaristler ters köşe yapacak, hatta belki zamanda bir sıçrayış ve ara ara geri dönüşler falan görürüz, belli olmaz...Yeter ki gereksiz Matt karakteri ve onun saçmasapanlıkları,Julia'nın histerileri ve ağlamaklı,sızlanan minik leydi edaları biraz geri dursun...


Müzikler mi...Onların yine harika olacağından hiç şüphem yok.Tak diye ağzımıza edip bırakacaktır olmadık yerlerde.E hala gel de sevme...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

ne yazarsan yaz,
ama "adsız" olma.
google hesabın yoksa da,
sonuna ismini cismini yazamayacak kadar ezik davranma,
kaçak oynama.