11 Tem 2010

BU NE LAAN! AMACIN NE SENİN ARKADAŞIM? YAMULDUM PAZAR PAZAR



Bir önceki yazıda Tolga'nın doğumgününü kutlamıştım ya ben,bu akıllım oraya yorum yazacağım diye hayatının en başarılı yazısını yazmış.Sayemde içindeki yetenek bir kez daha ortaya çıktı Tolga.
Ama bu yazı oraya yorum olarak sıkıştırılamayacak kadar harikaydı.Bundan başlı başına bir post olur dedim ve ekledim.
Bizi tanımayan blog okuyucuları için pek bir şey ifade etmeyecek belki ama benim onları ve yaşadığımız şehri çok özlediğim bugünlerde ilaç etkisi yarattı bünyemde.Resmen olumsuz pekişti özlemim.(Öğrenme çalışanlar anladı,bunu anlayanlar atandı.)
Okumak isteyen herkes sabrını yanına alsın buyursun,adı geçen şahıslar ise bol kahkahalara hazır olsun!

MUĞLA GÜNLÜKLERİ

NOT: Bu hikâyedeki kişiler ve mekânlar tamamı ile gerçektir.
Yazımız +13 kitlesine uygundur.
Tolga ve Gökçe dışında kimsenin isimleri verilmemiş, sadece baş harfleri kullanılmıştır.
Parantez içindeki rakamlar kişilerin günümüzdeki yaşlarını temsil etmektedir. Bir zahmet 6 yıl çıkarın.

Yıl 2004,Eylül..Yani bundan 6yıl, 302 hafta, 2114 gün, 50,736 saat ve 3,044,160 dakika önce..TolgaGÖZTEPE’den çıkıp, Göztepe kadar büyük olmayan Muğla‘‘Noluyo lan ?!’’ diyerek İzmirli arkadaşlarının yardımıyla bile ilk dersini kaçırmayı başarmıştır. İkinci saatine yetişebildiği M.U. (51) ‘nun dersinde ilk dikkat ettiği şey sınıftaki ot çeşitliliğidir. Çünkü hayatında daha önce bu kadar çeşidi botanik bahçesinde bile görmemiştir.
denilen kişi, oturduğu İzmir şehrinin şanlı bölgesi topraklarına gelmiş ve

Günler ilerlemiş, ilk şaşkınlığın vermiş olduğu şoklar atılsın mı atılmasın mı bilinememiş, yine de ‘insan sıçtığı yere alışır’ anlamında uyum sağlama çabaları ağır basmıştır. Bu arada insanlarla tanışılmış ve Tolga’nın bir sürü amaçlı olsun efendime söyleyeyim amaçsız olsun, bilinçsiz (özür diliyoruz sevgili P.Ç. (51), şuursuz olmalıydı.) olsun etrafında denildiği üzere kişiler belirmeye başlamıştır. Hafta sonlarının değişilmez programı olan İzmir yolculukları her zaman popülerliğini korumuş, çünkü bu Muğla’dan bi bok olmayacağı düşünülmeye başlanmıştır.

Günler bu şekilde geçmiş, Tolga sınıfında bulunan on küsur İzmirliden bazıları ile takılmaya başlamıştır. Bir yandan da (bunu daha önce hiç söylememiştir) ilk zamanlar gördüğü ve hikâyemizin ikinci kahramanı olan Gökçe adlı kişiyle de elbet tanışmış ve onun da İzmirli olduğu düşünmüştür. Çünkü sınıfta bulunan ve ‘eli yüzü düzgün’ denilebilecek ender tiplerden birisidir. Ancak onun Giresun’un fındık bahçeleri mi desem yoksa normal betonarme yapısı mı desem (ne desem bilemedim şimdi) böyle yeşilliklerin içinden çıkıp geldiğini öğrenmiş ve Gökçe’nin en yakın arkadaşı olan B.Y. (27 ancak 30’un üstünde olmasına kesin gözüyle bakılmaktadır) ile de tanışmış, bu salak ortamda normal insanların da olduğunu anlamıştır.

Aynı dönemin Mayıs ayı geldiğinde Tolga, üniversite ortamının aslında birkaç arkadaştan ibaret olmaması gerektiğini anlamaya başlamış, bira ve tekila içen insanların varlığını görmüş ve onlarla takılmanın değişik olacağını düşünmüştür. Bunu üniversiteli olan herkes bilir ki, Mayıs ve Nisan ayındaki kısa tatillerin yeri öğrenci için büyüktür. Tabii cehennemin dibinden kalkıp Muğla’ya gelenler hariç. 19 Mayıs tatilinin de hafta içine denk gelmesiyle, Tolga, Gökçe, B.Y. (27+3) ve G.D. (26) Marmaris’i keşfetmişler ve samimiyetin ilk temellerini atmışlardır. Ayrıca deniz sezonunu açmışlar ve aslında Muğla’nın o kadar da kötü bir yer olmadığını görmeye başlamışlardır.

O bahar, dönem sonunda vizelere ve finallere girilmiş, tüm dersler verilmiş ancak Gökçe ve Tolga yine ortak bir yan bulup birer dersten kalmışlardır. Bu dersler onların üniversite hayatı boyunca kalacakları tek ders olacaktır, ancak elbette onlar bunu bilmemektedir. Tolga’nın kalması kendi salaklığına bağlanırken, Gökçe’nin kalmış olması ise büyük bir komediye sebebiyet vermiştir – zira seneler geçmesine rağmen Gökçe ve M.U.(51) arasında geçen aşağıdaki olay, Tolga’ya büyük bir malzeme çıkartmıştır-

Sahne 1 : (Gökçe Türk Dili ve Edebiyatı bölüm hocalarının koridoruna girmiş ve M.U.(51)’nun odasına gitmiş, kapıyı kapalı görünce eliyle vurmaya kalkmış ama o anda kapının üzerinde kaldığı dersin finalinin cevaplarının asılmış olduğunu görmüştür. Ortam loştur çünkü koridor 87943268975436 km. uzunluğundadır, güneş ışığı oralara kadar gelememektedir. Gökçe kaldığı sınavın cevaplarına bakarken birden kapı açılır ve M.U. (51) kısa boyu, ilginç gözlükleri ve ifadesiz yüzüyle Gökçe ile karşı karşıya kalır.)

- İyi günler hocam.
- İyi günler Gökçe Hanım. Cevap anahtarına mı bakıyorsunuz?
- Evet hocam.
- Niçin?
- (sert bir tavırla) Dersten kaldım da ondan.
- (şaşkın bir ifade ile) Siz Türkiye Türkçesi’nden mi kaldınız?
- (daha da sert bir ifade ile) Evet hocam. Hem de neden kaldığımı bir türlü anlayamadım.
- (gayet sakin, umursamaz kısaca …. bir tavırla) Kâğıda iyi bakın, belki neden kaldığınızı anlarsınız.

ve kapı açıldığı gibi Gökçe’nin suratına kapatılır.

Bu olaydan sonra Muğla semalarında aylarca puhahahahha, nihahahahha, aushaushaushausha, zuhahahahhaha gibi anlamsız gülüşmeler duyulmuş ve yerel yönetim buna bir türlü çözüm bulamamıştır.
* *

Koca bir yaz geçmiş, 2005 yılının Eylül ayı gelmiştir. İkinci sınıfa başlayan Gökçe ve Tolga, tüm yaz boyunca haberleşmemişlerdir. Bunun nedeni ise Tolga’nın M.U.(51) olayına halâ gülmesidir. Yakın arkadaş olmayan bu ikili, derslerden önce, yemek molalarında, eğer imkân verilirse ve insanca işlenirse ders aralarında sıcak Muğla güneşinde dışarıda görüşmüşler; çay, kahve vs. gibi alkolsüz olması sebebiyle gereksiz sayılabilecek içecekler eşliğinde konuşmuşlardır. Ancak Tolga farklı kişilerle arkadaş olduğunu sandığı için bu samimiyet ilerleyememiş, sadece ‘sınıftan bi arkadaş işte’ sözlerinin arkasında kalmışlardır. Aynı dönemin ikinci yarısında ise Tolga, eve çıkma zamanının geldiğini anlamış ve üniversite hayatının bundan ibaret olduğunu düşünmeye başlamıştır. Şehirde kendine bir ev bulan, dünyanın en pahalı kirasına sahip sınır sitelerden birisini keşfeden Tolga, uygun kişilerle beraber yeni bir yaşama adım atmıştır. Bu arada boş durmamış, önüne kim geldiyse eve çıkmaları için iknâ çalışmalarına başlamıştır.

Gökçe de kaldığı yerden ve oda arkadaşlarından memnun değildir. Yurtta kaldığı bilinen ancak orda kalmadığına dair binlerce şahit bulunabilen –ki o kadar zamanı nerde yatıp kalkarak tamamladığı da şüpheli olan- B.Y. (27+3) ile konuşmalarına kulak kabartan Tolga, onları da (en azından Gökçe'yi) iknâ etmiş, zaten tav olmaya hazır hâlde olan Gökçe çoktaaaan ailesiyle irtibata geçmiş ve bu işe bir çözüm bulmaya çabalamıştır. Uzatmayalım, sonunda da amacına ulaşmış, bir ev arkadaşıyla karşılaşmış ancak bu karşılaşma onun hayatını değiştirmiştir. Çünkü hazır olun, B.Y.(27+3)’den sonra hikâyemizin dördüncü kahramanı olan M.Y.T.(24) ile tanışmak üzeresiniz.

O yazı Muğla ve Marmaris’te çalışarak geçiren Tolga yaz sonunda İzmir’e dönmüş fakat uzak kaldığı bu yerde de birçok şeyin değiştiğini fark etmiştir. O yaz haberleşilmeden geçilmemiş, aksine sağlam bir arkadaşlığın temelleri nihayet atılmaya başlanmıştır. Çünkü Tolga, boş insanlarla, boşa geçirdiği zamanları fark etmiş, kazık yemenin nasıl bir şey olduğunu ve o kazığın sivriliğini görmüş, adımlarını gözetlemeye başlamıştır. Gerçek kişilerin ve kişiliklerin farkına varmış, insanların ne tür amaçlara sahip olmaya çalıştıklarını şaşkın gözlerle süzmüştür. (Bu kadar edebî konuşmanın sonrasında bölümü sonlandırsak iyi olur, kendim sıkıldım.)
* *

Tarih 2007, ay yine Eylül..Okula başlangıç sanıyoruz ki hiç bu kadar heyecanlı olmamıştır. Çünkü herkes evine yerleşmiş, dünya kupasında İtalya’nın şerefsiz Fransa’ya finalde sağladığı üstün başarı ile coşulmuş, birçok yerde deniz sezonu kapandığı hâlde ders çıkışları Gökova’lara gidilme sezonu açılmış, tekrar sevilenlerle bir araya gelinmiştir. Tolga, Gökçe, B.Y.(27+3) ve M.Y.T.(24) yeni bir yıla plânlarla başlamıştır. Bu arada haftalar her zamanki gibi olağandışı bir hızla geçmiş, vizeler sonlanmış, finaller gelip çatmıştır. Osmanlı Türkçesi, Farsça, Çağatay Türkçesi gibi dersleri veren bu kişilikler, kıçıkırık denilecek cinsten Uygur Türkçesi’ni mi veremeyeceklerdir? Hıh güldürmeyin adamı :

Sahne 2 : (Mekân Fen – Ed. Fakültesi, zemin kat)
- Gökçe napıcaz kızım, sıçtık lan !!
- Ya bir şey olmaz, geçeriz.
Bu cümleden sonra arkadaşının her zamanki gamsızlığını düşünen Tolga, bir umutla B.Y.(27+3)’nin yanına gitmiş ve ‘acaba ne tür kopya yöntemleri işe yarar?’ gibisinden konuşmalarla içini rahatlatmıştır. Yani aksine Gökçe’nin bloğuna yazıp çizdiği ‘deli gibi çalışır ama hiç çalışmadım der’ cümlesi sevgili P.Ç.(51)’nin ifadesiyle külliyen bir yalandır.-bkz. mezuniyet not ortalaması - (Çalışmıyodum lan, sıçarım haa!!

Derken yine Nisan-Mayıs ayları gelmiştir ve M.N.Ö.(49) ‘ye yapılan derin baskılar sonucunda bir Efes’tir, Şirince’dir böyle yeşilliktir, ne bileyim bohem olmayan bir gezi düzenlenmiştir. Bu geziye katılan Tolga, Gökçe, B.Y.(27+3) ve M.Y.T. (24) önceki gece İstanbul’dan gelen arkadaşlarla içilen içkilere rağmen sabahın bir köründe kalkmışlar ve otobüse binmişlerdir.

Edebiyat bölümü öğrencilerinin ne kadar amaçsız olduklarını hikâyemizin başında belirtmiştik. Düşünün ki, bir otobüs dolusu iki bacaklı -yaklaşık 40 kişi- ve bunların arasında bulunan 5 – 6 insan. Ortada arkalı önlü yer kapan bu dörtlü, tüm gün gezilen harabe, tiyatro, tarihi sokak mekânlarından sonra bolca fotoğraf çektirmiş, Meryem Ana’da mum yakmış (ki Tolga o mumların oturma organına yakılsa dileklerin daha bi kabul edilebilir olacağını düşünmüştür), kilisede saçma bi duvara bez parçaları bağlanmış, üç ayrı çeşmeden su içilerek ne olacağı merak edilmiş ve ayin yapanları izlerken ‘acaba din mi değiştirsek?’ sorularını akıllarından çıkartamamışlardır. En önemlisi de Tolga ve M.Y.T.(24) Efes’teki tarihi kütüphanenin önünde oturan tam 6 adet, evet yanlış duymadınız tam 6 adet yabancı uyruklu TAŞŞŞŞŞları unutamamış, fotoğraflarını çekmiş ve Gökçe’yi kıskançlık krizine sokmuşlardır. Bunun geyiği facebook’taki bir foto altında yapılmış ve o TAŞŞŞŞŞlar halâ da unutulamamıştır. Dönüş yolunda ise hava bozmuş, o ayda bile yağmur, yağmayı başarmıştır. At çiftliğinde ata binmenin nasıl bir duygu olduğunu öğrenmeye çalışan bu insanlar, her zaman olduğu gibi dakikasında fikir değiştirmiş ve kımız (Allah bin belâsını versin) içmenin daha mantıklı olduğunu düşünmüş ama adeta iğrençlik abidesi olan bu içeceğin bir şişesini bile bitirememişlerdir. İlginç olan ise, B.Y.(27+3)’nin iki şişe bitirmiş olmasıdır. ‘oha, insan mısın?’ nidalarını duymazlıktan gelen B.Y.(27+3), Şirince’den hangi şarapları almalıyız sorusuyla otobüse doğru ilerlemiş ve herkesi bir kez daha şaşırtmıştır. Tüm bu olanlara rağmen yılmayan bu dörtlü, Şirince’deki tüm şarap mahzenlerini dolaşmış, her çeşit şarabı içmiş ama bunların kendilerini kesmeyeceğini anlayarak en iyisinin sek şarap olduğunu kavramış, Muğla’ya dönüş yolunda içilmek üzere iki şişe alınmıştır. Ancak kim bu şişelerden birini tek başına B.Y.(27+3)’nin içeceğini tahmin edebilirdi ki? Yine de bizim arkadaşımızdır düşüncesiyle hareket eden Tolga, Gökçe ve M.Y.T.(24) bunu düşünmeyerek yorgunlukla şehre dönüşe bakmışlardır. Bu esnada midesinden ağrı amaçlı rahatsızlanan Gökçe, otobüsteki herkesi telâşa sokmuş ve ağlayacak dereceye gelmiştir. Elbette B.Y.(27+3) aldığı alkolün etkisiyle durumu kavrayamamıştır. Gökçe’nin başına gelen hocamız M.N.Ö.(49) şu konuşmayı yapmıştır :

Sahne : 3 (mekân otobüs, yer Aydın/Çine, insanlar Gökçe’nin başına toplanmış durumda ve hoca içtiği 8 kg. kımız ile kalabalığı yararak olay yerinde.)
- Gökçe ne oldu kımız? Pardon kızım diyecektim.
- (kıvranır bir hâlde) Hocam midem çok ağrıyor.
- İstersen duralım Çine’deyiz, hastaneye uğrayalım.
- (kalabalık, özellikle sigara içenler) Duralım tabi hocam, arkadaşımız her şeyimiz. Hepimiz Gökçe’yiz.
- (kalabalıktan biri) Olum bende hasretim benimkine, neden başka şehirde sanki?
- Kes len !!
(5 dakika sonra hoca yine Gökçe’nin yanına gelir)
- Gökçe nasıl oldun kımız? Pardon kızım diyecektim, kusura bakma.
- Hocam çok ağrıyo midem, daha gelemedik mi?
- Geldik kızım. Bilmiyorum sana faydası olur mu ama benim de midem bozulmuş.
- (kalabalıktan biri) Hoca cır cır olmuş.
Bu sözden sonra hikâyenin devamı, Gökçe’nin durumu, nasıl eve ulaştığımız, İstanbul’dan gelen arkadaşların şişeyi boş görünce üstüme çullanması, bunun sonucundaki hafif yaralanmalar ve ayakta tedavi hiç önemli değildir. Çünkü insanlar uzuuun uzun süre bu cümleyi unutmayacaktır. Çünkü insanların bu muhabbete güldükleri organı, ağızları değildir.
Bu arada Mayıs aylarının sonu gelmiş, Gökova’da Aşkyaka Beach sezonu açılmış, bu dörtlü fırsat buldukça güneşlenmek olsun denize girmek olsun su sporları olsun, burayı değişilmez adres olarak belirlemişlerdir. Güneş gözlüğü eşliğinde oynanan pis yedililer, içilen Efesler, yapılan şakalarla ve en önemlisi de elbette tadı hiçbir zaman unutulmayacak balık-ekmek seanslarıyla günler bitirilmiş ve evlere dönülmüş, böylece Pazartesi sendromları yaşanmamıştır. Bu sırada o hafta içi Tolga Gökçe’ye, Edebiyat bölümünün, 4. sınıf ilk dönemi için İsveç denilen olağanüstü sarı-mavi ülkesine (:D:D:D) bir tane öğrenci göndereceğini ve bunun için İngilizce sınavının açıldığını söylemiştir. Gaza gelen bu ikili sınava girmiş ve 45 dakika sonra birbirlerine bakarak bu sınavda olamamaları gerektiğini anlamışlardır. Yine ortak bir yönlerinin olduğunu düşünerek sınavı kaderine terk eden Tolga ve Gökçe, aldıkları 24 ve 28 puanla birbirlerini işaret ederek gülmüşlerdir. Bu sırada Giresun’a dönen Gökçe, Tolga’yı arar ve sonuçların açıklandığını söyler. Birinci sırada 2. sınıftan bir kızın, 2. sırada kendisinin ve 3. sırada da telefonun diğer ucundaki Tolga’nın olduğunu, kendisinin mülâkat için Giresun’dan gelemeyeceğini, Tolga’nın bu görüşmeye gitmesi gerektiğini, belki 1. olan kızın gelmeyebileceğini belirtir. Tolga yine de İzmir’den kalkıp bu görüşmeye gider ve kızın sınavdan 41 aldığını öğrenerek yıkılır adeta. Çünkü sarı-mavi’ler artık çok uzaktır ona. (Kazanan kızın da nassı bi sevgilisi vardır arkadaşım, kızı göz göre göre İsveç’e gönderdi, nassı bi tiptir bu :@ )

Bu olaydan sonra İsveç, dolayısı ile sarı-mavi işin yatmasıyla beraber Tolga ev arkadaşlarıyla birlikte yazını geçirmek üzere 3,5 aylığına Amerika’ya gitmeyi düşünür. Her ne kadar Gökçe’nin kapitalist gibi ibarelerine maruz kalsa da hazırlıklara başlanmıştır. Ancak o sene bi uğursuzluk vardır; 2 arkadaşını gönderen Tolga, İsveç’e olduğu gibi ABD’ye de gidememiştir ve yazını yine Çeşme’de geçirmiştir. (lanet olsun insanın yazlığı olunca farklı oluyo)

* *

Veeeee 4. sene gelmiştir. Yani son sene. Her şeyin mükemmellikle yaşanacağı, tam anlamıyla dağıtılacak bir sene. Tolga ve Gökçe arkadaşlarıyla beraber yemiş, içmiş, eğlenmiş, Hande Yener’in Arena’ya gelmesiyle kıyasıya bir bilet kapma olayına girişmiş, ‘biraz özgürlük’ü söylemesi için herkes sustuğunda bağırmış ve rezil olmalarına rağmen yine de seslerini duyuramamışlardır. Yeni yıl gelip çatmış, finallere denk gelmesi sebebiyle birçok kişi program yapmaktan vazgeçmiş ama Gökçe, Tolga ve M.Y.T.(24) Marmaris’te yazlığa giderek, süper yağmurlu bir gece de turistlerle beraber yeni yılı kutlamışlardır. Kaldıkları evde donsalar da o geceyi hiç unutmamışlar, yine Efes eşliğinde (neden hep Efes lan, nerde benim Carlsberg’im ?!) son dönemlerinin başlangıcını yapmışlardır. Elbette bundan önce bahsedilecek daha önemli bir konu vardır; bu da Gökçe’nin Muğla’daki son doğum günü kutlamasıdır.

Tarih tabiki de 4 Aralık’tır. Tolga, Gökçe, M.Y.T.(24), N.K.(24), C.D.(24), B.Y.(27+3) ve S.İ.(25) her zamanki mekânlarında, değişilmez Muğla klasiğinde, kısacası Pabuch’ta tekila ve biraTolga’nın sarhoş olduğu için mekânı bulamadığı yönünde birtakım sözlü saldırıda bulunmalarına hitaben, bunun tamamen yalan olduğunu söylemek isterim. Aksine Tolga gayet mantıklı ve dinibütün bir kişiliktir. eşliğinde saatlerce gülmüş ve sarhoş olmuşlardır. Çıkışta çorba içmeye giden bu insanlar, dedikodu mahiyetinde, aralarında evi şehirde bulunan tek kişi olan
Ara tatili de şehirlerinde geçiren bu ikili, döndüklerinde 3 aylara girdiklerini fark etmişlerdir. (üniversite yıllarının son 3 ayından bahsetmekteyiz.) deli-dolu yaşanan bu 3 ay, eminiz ki koca bir 2 yılı kaplayabilirdi. Bir yandan tez, bir yandan da Ales ile uğraşmaktan bıkan bu insanlar soluğu yine aynı yerde almışlardır : Gökova...

Bu arada Batı Edebiyatı dersi ile ilgili 22 dakikalık kısa bir film için yine buluşan ve ortak bir proje için voltran oluşturan Tolga, Gökçe ve B.Y.(27+3), diğer elemanlarla beraber haftalarca çalışmış, çabalamış ve G.D.(26)’nin üstün çabalarıyla mükemmele yakın bir eser çıkarmışlardır ortaya. Dersin hocası onları açıkça tebrik etmiş ve bundan sonraki edebiyat öğrencilerine mutlaka bu filmi izlettireceğini söylemiştir. Kocaman yaşta olan bu ikili nedense içten içe bu duruma çocukça sevinmiştir, belki de çocukça değildir bu sevinç. Ancak nedeni bilinmemektedir.

Mezuniyet gelip çatmıştır artık. Tüm çevresini toplayan Tolga ve Gökçe, Marmaris’te süper bir otelde kutlamışlardır bu hüzünlü günü. O gecenin sabahına kadar Hande Yenerli Arena yerine, binlerce kişilik High End’i tercih etmişler ve ölene kadar eğlenmişlerdir. (yukarıdaki bir fotoğrafta o geceye aittir ve nası olduysa fekalâdenin fevkinde çıkmıştır

Haziran da gelip çatmıştır artık. Ayrılık için de gün sayılmaktadır. Tüm öğrenciler son kiralarını öde(ye)memişler, fakat buna rağmen depozitoyu eksiksiz geri almaya çabalamışlardır. Bu arada ales sonuçları açıklanmış, millet birbirine girmiştir.

En komiği de yapılan tez savunmalarıdır. Herkes birer ikişer savunmasını yapıp okulun bitmesini kutlarken Tolga’nın komitesinde yer alan C.I.(39), 150 küsur sayfalık tezde bulduğu bir –de ekinin yanlış yazımından dolayı onu deli etmeyi başarmış, karşılıklı lâf sokmalarla savunma sona ermiştir. Bundan daha komik olan şey ise Gökçe’nin süper tez danışmanı sebebiyle hiç savunma yapmadan okulu bitirmiş olmasıdır. Aylarca Cemal Süreya’da Kadın’ı işleyen Gökçe, savunma yapamadan mezun olmuş ender öğrencilerdendir. Ama bu da sorun değildir, çünkü M.Y.T.(24)’nin Kötekli’de bulunan evinin balkonunda akşamüstüleri alkol eşliğinde, milleti gözetleyip-değerlendirirken (Lan bu yurtta mı kalıyomuş? - Oha bu bana birinci sınıfta teklif etmişti, iice gerizekalı olmuş – Şu geçenin en başından beri salak olduğunu düşünmüşümdür – Yuh, bu kız bunla mı çıkıyo lağn :S – Giderayak bombayı patlattı, el ele geçiyolar – Bu herifte artık şu mayoyu giymesin abicim yaa – E.A. (24)’nın koltukaltından çıkan yeşil dumanları gördünüz mü? Sus aq kusucam lan !!) bu tez savunma mevzusu da araya kaynamış ve onlar için belki de son gülünç olaylardan birisi olmuştur.

Dostlukları hiçbir zaman sona ermeyecek olan Tolga, Gökçe, M.Y.T.(24) ve B.Y.(27+3) , son kez Muğla’daki fix mekânları Trendy’de köri soslu tavuk yemişler (ki B.Y.(27+3) Çin yemiştir, bu yemeği söylerkenki hali de felâket komiktir) daha sonra da SON kez içmek için (ayrıca happy hour saatini yakalamak için) yine Pabuch’a gitmeye karar vermişlerdir ancak B.Y.(27+3) için ayrılık vakti gelmiştir. Son kez üçü ona sarılmıştır ve o da her zamanki gülüşüyle uzaklaşmaya başlamıştır. Meydanı geçinceye kadar onun arkasından bakan Tolga , ancak Gökçe’nin ona ‘‘B.Y.(27+3) gitti Tolga’’ demesiyle arkadaşından ayrıldığını anlamıştır. O üzüntüyle son kez bara giden bu 3 genç, 4 senenin tüm olaylarını, yaşanılanlarını, geleceklerini, pişmanlıklarını ve üzüntülerini 1 saat gibi kısa bir süreye sığdırmışlardır. Tolga o ikisini Kötekli dolmuşuna bindirdiğinde Gökçe son defa arkasına bakmıştır ve el sallamıştır. Bu görüntü Tolga’nın aklından halâ çıkmamıştır. Çünkü arkadaşını gördüğü son an, o andır..

Yıl 2010, Temmuz..Yani son görüşmeden 2 yıl, 108 hafta, 756 gün, 45,360 saat ve 2,721,600 dakika sonra. Tolga hepsini bu yaz Marmaris dönüşü İzmir’e bekliyor. Geleceklerini düşünüyor. Hatta nereye götüreceğini bile plânlıyor. (Alsancak’a yani Kordon’a mutlaka içmeye gidilir…..Pasaport’tan vapura da binsek fena olmaz…..E bi akşam Bornova’ya yani Küçükpark’a da gitmek lâzım…..Karşıyaka’ya mı gitsek?S..tir len, ne işimiz olur Piç’lerin içinde, en iyisi GÖZTEPEmizde kalmak, yalıdaki cafelerden birinde güneşi batırmak…..Acaba Çeşme’ye yazlığa mı kaçsak?)
Bu yaz veya olmasa bile başka bi yaz, başka bi kış..Mutlaka ama mutlaka görüşeceğiz. Bu yazılanlar yaşananların %10’u çünkü. Daha geriye dönüp o hâllerimize gülmemiz lâzım. Daha benim dalga geçeceğim çok şey var..
Özledik be abi !!

7 Temmuz ‘10/İzmir


Muğla Günlükleri Soundtrack
The Fray - Over My Head
t.a.t.u. - How Soon Is Now
The Click Five - Just The Girl
İncubus - Love Hurts
Thomas Newman - American Beauty
Lady Gaga - So Happy I Could Die
U2 - All Because of You
Tokio Hotel - Through The Monsoon
The Dandy Warhols - We Used To Be Friends
Dragonette - I Get Araund
Unkle Bob - Put a Record On
Green Day - 21 Guns
Spoon - The Book I Write
Jay-Z - 99 Problems
Mika - I See You
Madonna - Miles Away
Asher Roth - I Love College
Ashlee Simpson - La La
Lenny Kravitz - Again

6 Tem 2010

TOLGA DEMİŞLER ONA...



Tolga demek benim için,

İzmir demek,

İnsan+5 demek,

Organizasyon demek,

Converse demek,

Carlsberg demek,

Düğmesiz nevresim demek,

Sucuklu omlet yiyip sade omlet yiyememek demek,

Deli gibi ders çalışıp "hiç çalışmadım abi" demek,

Aşkyaka Beach'te gidip gelip Rolling Stone okumak demek,

Eğlenmek demek,

Geyik demek,

Yüzlerce kilometrelik uzaklığa rağmen anlatacak çok şeye sahip olmak demek,

İstediğim her an arayabileceğim bir dost demek,

Telefonu bazen "defol git tolga" diyerek kapatabilecek yakınlığa sahip olmak demek,

Ve sağlam bir insan demek.


Peki bunları neden mi anlattım?

Çünkü bugün onun doğumgünü!

Çünkü ben yanında değilim.

Ama onu çok seviyorum

Ve bu da benim hediyem olsun diyorum.



Tolga'cım, KPSS'de Karşıyakalarda derece yapıp,

İstanbullara atanasın (Seni daha aşağısı paklamaz yivrum),

Öğretmen olup da kazandığın paralarla bizi tatillere götüresin,

Kot pantolonunun altına yeşil convers giyip,mor güneş gözlükleri takan çıtı pıtı bir kız bulasın,

Bir gün benimle Muğla'da buluşup bana birinci sınıftaki hallerimi anlatasın,

Mustafa Hoca'nın yeni yeni skandal fotoğraflarını bulasın,

Hep gülesin!

(Ha bir de artık şu filmimizin bir kopyasını yollayasın,utanır insan yahu,iki yıl oldu)

Şanslı,başarılı,mutlu,umutlu,sağlıklı,huzurlu bir yaş diliyorum dostum!

5 Tem 2010

5TEMMUZ




"...Bir sen varmışsın ve biri bekliyor seni

Dağınıkmışsın onun en yakını, yorganı gibi

Her rüyanda gizlice uyur

İstemezsen yalnızlığa uyanmaya mecbur

Dileğini tutmuş, sayar sonsuzdan geri..."

Ve bana yine uzaklardan, bu dileğinin gerçek olmasını dilemek düşmüş...

İki ucu keskin düşüncelerle,
Uzun bekleyişlerle,

Günleri sayarak,
Ağlayarak,

Gülerek,

Değiştirmeye çalışarak,

Olduğu gibi kabul etmeyi öğrenerek...


Gecem,

Düşüncem,
Uykum,

Suyum,

Telefonum,

Kalemim,

Özleyişim...


Doğum günün kutlu olsun!