29 Kas 2010

ANNE BEN DİZİ MANYAĞI OLDUM - 2

Biiiiirr!
How I Met Your Mother


 6. sezonun 11. bölümünü beklerken geçen haftaki bölümle ilgili bir kelam edeyim istedim:
kendisi,
legan...........wait for it............dary !

Uzun zamandır (nerdeyse 2. sezondan beri) gülmediğim kadar güldüm,
kendi kendime izlediğim komik bir şeyde çok az kahkaha atarım, epey kahkaha attım.

..............................spoiler'ımsı..............................
 Sonuç olarak    -aman diyeyim Blitz olmadan!-   izleyin bu bölümü.

Ha bir de Jennifer Morrison, senin yapacak başka işlerin yok mu güzel kızım, çek git şu diziden yahu.
..............................spoiler'ımsı..............................

İkiiiiiiii !
Spartacus




Aslında bu tür dizileri pek izlemem, amma ve lakin Spartacus oldukça sevdirdi kendini.
13 bölümden oluşan tadımlık bu ilk sezon, neyse ki Ocakta başlayacak bir ara sezonla daha tatmin edici olacak.
Çizgi roman tadında sahneleriyle, dönemin entrikalarını anlatmasıyla gerçekten başarılı dizi.

Bu dizi ile ilgili tek tavsiyem şudur;
Eğer internetten indirip (ya da online şekilde) izliyorsanız ya tek izleyin ya da yanınızda gerçekten çekinmeyecek kadar yakın biriniz olsun.Zira dizi,  oldukça cinsel içerikli sahne içeriyor.
Yapımcılar ve oyuncuların bile kabul ediyor bunu.
Tv de zaten cinsel ve şiddet içerikli sahnelerin nerdeyse tamamını kestikleri için sorun yok.


Ve üçççç!
Hung


Bölük pörçük izlediğim, sonra baştan başlamaya karar verdiğim bir dizi daha.
Yeni başladım,ilk sezon eğlenceli gidiyor.
Bakalım daha sonra daha da mı eğlenceli olacak, yoksa yalnız fik fik olaylarıyla ve içi doldurulmamış karakterlerle mi devam edecek.
Çünkü bu dizide böyle ikiye ayrılmış düşüncelere rastlıyorum.
İndirelim, izleyelim, görelim diyorum.

Bu dizileri izlediniz mi?
Sevdiniz mi?
Neden sevdiniz?
Ne oldu da sevmediniz?
Ve bu ara siz neleri beğenmektesiniz?

Not: İşsiz olmanın en güzel yanı, ne bol bol uyumak, ne bütün gün eşofmanla oturabilmenin verdiği rahatlık...İşsiz olmanın en güzel yanı bu dizileri rahaaat rahat izlemek.Beğenmezsen yenisini indirip izlemek.Çok beğenirsen döne döne izlemek.Yıllardır ders çalışarak kaçırdığın sezonları yutar gibi izlemek.Yeni dizileri ise ilk sezonlarından takip edebilme şansı yakalayarak izlemek.İzlemek de izlemek...


28 Kas 2010

ABLA KIYAĞI


İnsanın böyle bir ablası olması,
"Bu akşam bira gecesi, kendini kap gel yeter" demesi
lazım. 


Çok güzel bir şey çok.
Çerezin önüne geliyor,
boşaldıkça bardağın dolduruluyor,
sohbet de bir yandan.oh mis!




Evet, bunlar herhangi bir barda da oluyor
ama
abla evinde hesap ödenmiyor,
hehehe :)

26 Kas 2010

BAZEN GERÇEKTEN ÇABUK GEÇİYOR (MUŞ) ZAMAN


Boşuna değilmiş,
bugün,
elimin,
arkadaşımızın iki sene önce yaptığı,
bu resme gitmesi.

Hani orda olduğunu bilirsiniz
ama
uzun zaman açıp bakmazsınız,
sonra bir gün tesadüfen elinize geçer de,
ona bakmaktan ne kadar mutlu olduğunuzu hatırlarsınız.
çünkü size güzel şeyleri hatırlatır,
çünkü sevdiğiniz biri sizin için düşünmüştür onu,
size vermiştir.

İşte  boşuna değilmiş
o resmin bugün elime geçmesi,
gülümsetmesi...

Unutkanlık mı bu bana iyiden iyiye sirayet eden,
yoksa boşvermişliğim mi...?
her neyse,gitsin bir an önce.
hatırladığım,
önemsediğim,
değer verdiğim,
koruduğum,kolladığım
zamanlarım gelsin yeniden.


25 Kas 2010

formspring zımbırtısı


of puf afra tafra.......
can sıkıntısı böyle bir şey işte.
sorun, soruşturun, yazın, çizin.
hepsi sizin için.
(desem de inanma.canım sıkılıyor canım...hım hımmm!)

24 Kas 2010

SEN NASIL BİR ŞEYSİN?!


Biraz önce e2'de Conan'da izledim de, adam bildiğin yakışıklı, hem de çok güzel gülen türünden.
Bilirsiniz az sayıda erkeğe verilen bir şanstır bu, yukardaki tarafından.

"Sana şık kıyafetler giydiriyorlar, bir sürü insan seninle ilgileniyor, bu sayı bütün gün uğraşan yüzlerce insana ulaşınca öyle yakışıklı oluyorsunuz işte" diyor.

Dostum bırak bu mütevazilik kisvesini.Sana bu da yakışır, sana ne giysen yakışır, o ayrı, ama Jon, come on!
Yapma dostum, sen alenen yakışıklısın.
Ama kirli sakal yok, jilet kaydıya devam böyle hadi bakayım.
Sıvaz, sıvaz, sıvazz...

BURASI İSTANBUL


Herkesin birkaç günlüğüne kaçıp kurtulmak istediği, böylece nefes almaya çalıştığı İstanbul'daydık bayramda.
Bize değil pırtlanguça bayram oldu.
Şımardı, delirdi, zıvanadan çıktı.
Onunla beraber biz de birazcıkk...

Ne yaptık ettik, daha ne yapacaktık derken, kafamızda gidilecek yerlerin, alınacak zımbırtıların listesiyle dolanırken bir baktık bitmiş tatil.



"İstanbul sizin olsun" dedik, tırıs tırıs geri döndük.
İyi, hoş, çok güzel şehir, kolay doyulmayacak cinsten.
Lakin bana göre değil.
Seninle böyle ara sıra görüşmek yetiyor bana İstanbul.
Şimdi tadın damağımda fotoğraflarına bakıyorum.
Çiçek Pasajı'nı, Taksim'i dünya gözüyle bir kez daha görmek dileğiyle,
ne diyeyim...


Bunca gezmeye enerji dayanmaz, vitamin lazım, şekerli bi şeyler lazım!

Makaron...Sen ne tatlı bi şeysin öyle!

İstiklal'de kızıl bir hatun...Pasaklı Kraliçe'ymiş diyor görenler...




O değil de, bu çocuğun tatlılığı ne olacak?!


15 Kas 2010

20 LİK DİŞ NEYMİŞ NE DEĞİLMİŞ + BAYRAM GELMİŞ HOŞGELMİŞ

 Hayatı boyunca "diş ağrısı nedir" bilmeyen ben, birkaç gün önce 20lik diş ağrısı ile tanıştım.
Tanışmaz olaydım, bu ne biçim bir şeymiş arkadaş, hayattan soğuttu beni!

Bambaşka bir şikayetle diş doktoruna gitmem, onun "Önce şurdaki 20lik dişini çekmemiz lazım"
 demesi ve benim bundan az biraz tırsıp yaklaşık bir buçuk ay ertelemem ama daha sonra bundan kaçamayacağımı anlamam sonucu geçen gün tuttum dişçinin yolunu.

Malum önce film çektirim hastanede, aman allahım o nasıl diş öyle, bildiğin yat yatmış duruyor paşam sinsi sinsi.
Hadi dedim, benim ağzım yan gelip yatma yeri değil, doğru doktora.
Doktor filme baktı, biraz zorlayacağını söyledi.Bu sırada hala biraz korkuyorum ama çok da dert etmiyorum, nasıl olsa dayanıklıyımdır ben bik bik diye.

O gün uyuşmadı ağzımdaki kritik nokta.
İkinci gün tekrar gittim.
İki uyuşturucu iğne, hala olması gereken uyuşukluk yok.
O arada tabi resmen inşaat işçisi gibi kazı yapıyor doktor ağzımda.
Yan yatan dişi yaslandığı yerden ayırmaya çalışıyor,kırıyor ediyor ama sanki benim beynimdeki sinirler, söküyorlar tek tek.

Derken, yıllardır yapmadığı bir şey yapacağını, kemikle diş arasına iğne uygulayacağını söyledi, eğer o da olmazsa Samsun'a gideceksin dedi.
Höh! dedim, yapma etme doktor, kurtar beni bugün dedim, çünkü o orda kazı yaptıkça akşam eve geldiğimde dayanılmaz acı ve ağrı oluyor.

Neyse ki son yarımlık ama stratejik vuruştan beş dakika sonra harikalar diyarının kapısı açıldı bana.
Diş yerinden oynadı ve çekilebilecek kadar uyuştu.
Hala inanılmaz bir baskı hissediyorum doktor oraya abandıkça ama az öncekiyle kıyaslanmaz.
Sonra bir baktım elime ayna tutuşturuyor tam bir şovmen doktorum.
"Bak" diyor, "İzle bunu bak, her zaman görebileceğin bir şey değil bu"
Hakikaten de öyle, aynadan dişime bakıyorum, doktor sağa sola oynatıyor, pıt diye kopup boğazımdan aşağıya kaçacak gibi, ama fiziksel olarak bir acı duymuyorum.
Derken çekti aldı dişi. Oh! Kurtuldum! diyorum.
Binbir teşekkürle ayrılıyorum dişçiden.

Ama asıl sancı eve gelip de uyuşukluk geçince başlıyor.
Bu kadar zorlayan diş, çekip gittikten sonra bile rahat vermiyor.
Üç gündür acı bir yandan, ağrı bir yandan.Doğru dürüst konuşmak zor, yemek yemek nerdeyse imkansız.
Ama yine de şükrediyorum, hem o gün o dişten doktorum beni kurtardığı için, hem de acı dışında ciddi bir sağlık sıkıntım olmadığı için.

Bu arada, doktorun, dişi kırmak ve oynatmak için kuvvet uygulamaya çalışırken şişen kol damarları bana ilk kez diş hekimliğinin erkek mesleği olabileceğini düşündürdü.Hayatım boyunca hiçbir mesleğe böyle bakmadım ama bir kadın nasıl abansın o dişe öyle, nasıl o kadar kuvvetli olsun yav?!

Neyse...Bu kadar dramatizasyon yeter.Çünkü nihayetinde haftalar önce planlanan bayram kaçamağımız gelmiş durumda.
Çoğu insanın ara sıra kaçıp kurtulmak istediği o şehre, İstanbul'a gidiyorum bugün; bir aksilik olmazsa üç gün kalıp döneceğiz.
Doğru dürüst konuşamıyor da olsam, yemek yiyemiyor da olsam, yola çıktığım andan itibaren  
parola eğlence olacak!

Herkese iyi bayramlar, iyi tatiller, iyi dinlenmeler, istediği ne varsa onlar işte.
Yağmursuz, sissiz bir İstanbul bulurum inşallah.
Hadi gittim ben!

9 Kas 2010

İZLEMEYEN OKUMASIN! HEM SPOILER DOLU, HEM ...ÇOK FENA ÇOK


Dün geceden beri etkisinden kurtulamadığım bir şeyden bahsedeyim mi size...
House'un 6. sezon finali dağıttı beni gece gece.
Bütün bir bölüm boyunca bir iç karartısı, acaip bir belirsizlik, sonunun ne olacağı  bilinmezlik.
Nerden başlasam bilemiyorum valla...

Bölümün sonlarına kadar yaşananlara kısaca değinecek olursam, her ne kadar bir insan gibi davransa da House'un bittiğini düşündüm ben bölüm boyunca, nasıl olacak bu iş dedim, sen tut bir sene boyunca uğraş ama herkes mutlu olsun,herkes işine gücüne baksın, sen arkalarından bak...
Hele hastası ölünce, Foreman'a atar yaptı ya:
-Sorun da bu! Her şeyi doğru yaptım, ama yine de öldü
diye...Hah dedim House artık bittin.


Sonra evine geldi, hiç ummadığımız bir yerden son vicodin zulasını çıkardı, bir sene  boyunca ona hiç ihtiyaç duymamışken.Sonra gözleri doldu, ilacı almakla almamak arasındaki o müthiş tereddütte.Dibe vuruşun böylesi dedim kendi kendime.

Ama derken  ne oldu, pat diye Cuddy çıkageldi.Onu ince çizginin bu tarafına çekti aldı.Yine bir halüsinasyon mu değil mi diye düşünürken bitti 6. sezon.
Ne yalan söyleyeyim, ben son ana kadar halüsinasyon olduğunu düşündüm.Elinde ilaçlar olmadığı halde var gibi görebilir, içtiği halde kendini içmediğine inandırmak isteyebilir diye düşündüm.

Sonra dayanamadım hemen 7. sezonun ilk bölümünü indirdim.20-25 dk lık bekleyişimde halüsinasyon olduğuna kesin kanaat getirdim ve resmen içim acıdı House'a.
Eve girdiğinde onunla birlikte acaip bir iç sıkıntısı yaşadım, "Bu gece nasıl bitecek, nasıl sabah olacak, nasıl bir sabaha uyanacağım" diye düşündüm kendimi onun yerine koyup.Bu hisleri birebir yaşattıkları bir bölüm yaptıkları için yönetmenleri ciddi anlamda takdir ettim.Hugh Laurie'ye ise bir kez daha diyecek laf bulamadım!

Derken 7. sezonun ilk bölümü indi. Gördüğümüz şey House ile Cuddy!
Yani gerçekmiş benim halüsinasyon sandığım şeyler.


Ben aşık House'u çok sevdim.İnanılmaz hoşuma gitti.Bazılarının dediğinin aksine mıç mıç bir ilişki, bayık bir romantizm havası yoktu.Çok tatlı, sakinleşmeye çalışan, ruhunun gazını alan bir House gördüm ben.Kendilerini bütün gün eve kapattılar ama hep gergin, hep parmak ucunda yürüdüler.Şöyle bir oh diyemediler, onca senelik bekleyişe rağmen.İkisi de bu iş nasıl olacak diye düşünmeden edemediler.Yani işleri zor, onlar da farkında,Zaten son anda House yine dedi diyeceğini.Ama aklı başında Cuddy hemen bu duruma da el attı, pes etmedi, olacak mı olmayacak mı bırak görelim dedi.
Kapıyı kapattıklarında ise içerde House'un, dışarda Cuddy'nin yavaş yavaş kaybolan gülümsemesi, "Ne bok yiyeceğiz şimdi"  bakışı her şeyi anlatıyordu.

Yani diyeceğim o ki, hem sezon finalinde hem de yeni sezonda beni fazlasıyla tatmin eden gelişmeler oldu.Ben zaten başından beri bu ilişkiyi istiyordum, bence çok doğru bir zamanda başladı, gelişmeleri zamanla görmek büyük sabırsızlık yaratacak bu bünyede ama olsun.

Bu arada House,
i lobe you!
Anladın sen onu.

8 Kas 2010

BİR KIŞ AKŞAMI


Yine bir kış  akşamı olsa...
Hava soğuk, ev biraz sıcak.
Yine arkada bu şarkı çalsa...
Elimde Decameron gibi bir kitap yine,
onu bitirme, bir şeyleri yetiştirme kaygısı seni beklemenin güzel sakinliğine karışsa...
Bu kez bir de o ucuz şaraplarımızdan bir kadeh,
yanında da dün geceden kalma bayatlamış birkaç tuzlu fısıtk.

Odamın lambası yine bozuk olsa,
ben mecburen mumla aydınlansam
ve bu çok hoşuma gitse yine,
bile isteye birkaç gün yaptırmasam ışığımı,
vanilya koksa tüm odam.

Sonra sen gelsen,
ben bugün neler yaptığımı anlatsam,
sen ise planda yokken beni özlediğin için geldiğini, bitirilmesi gereken işleri boşvermemi söylesen,
atlasak yine arabaya ve sokağa karışsak...

O andan  sonra,
varsın hava soğuk, dudağımda kışın getirdiği bir uçuk
olsun.

7 Kas 2010

SİNEMADA SÜRPRİZ SONLAR ve AĞIR DANDİK ZİNDAN ADASI


Bir kez daha anladım ki, insaların sonunda şok olduğu, "Oha!" , "Hadi behh!" dediği  filmler bana göre değil.
Verin abi bana durum hikayeleri, fotoğraf karesi gibi filmleri, verin bana İtalyan'ı, Fransız'ı, ne bileyim çeşit çeşit dünya sinemasını,ohh mis.

Belki "iyi film" anlayışım, filmin şok etmesi ya da sürpriz yapmasıından ibaret olmadığından, belki de

***************spoiler***************
adamın şizofren olduğunu değilse de psikolojik  bir sorunu olduğunu
***************spoiler***************

filmin ortalarında anladığımdan beni sarmadı film.


Ama Leonardo gayet iyi değil de nedir, biri bana söylesin.
Şey olarak yani, oyuncu olarak, hihi evet o açıdan.

6 Kas 2010

AKIP GİDEN...HUUU....ZAMANLARI....HU HU HU HUU...HOUSE'LA DOLDURMALIII


Bölümlerin torrentten inme süresiyle, benim onları yutar gibi izleme sürem arasında korkutucu bir ters orantı var.

Deli gibi izliyor efendim durduramıyoruz!

5 Kas 2010

MİM ÖZRÜ

KPSS den bir süre önce buralara pek uğramadım, takip edenler belki farkındadır, belki de kimsenin umrumda değildir, bilemeyeceğim.
Bildiğim, ben buralarda yokken bazı bloger arkadaşlarımın beni düşünüp mimlemiş olmaları.

Üstlerinden zaman geçtiği ve bana yollanan mim dalgaları bittiği (?) için sanırım zaman aşımına uğradı cevaplanması gereken mimlerim.
Zaten ben mim özürlü olduğumu düşünüyorum, benden bir şeyler istendiği, beklendiği zaman genelde yapasım gelmiyor, yapasım gelse ilhamım gelmiyor. Yani bana mim yolladığınızda sorulan soruları fazla ciddiye alıyorum ve bazen geceleri uyumadan önce "Yahu en son yollanan mimi nasıl cevaplasam ki, şeyi sormuşlar acaba vermem gereken uygun cevap nedir ki...." diye düşünürken buluyorum kendimi.
Cevaplanması gereken bir mim varsa onunla ilgili bir yazı yazmadan başka post girmeyi de doğru bulmuyorum nedense.

Anlayacağınız gelin akıl sağlığım ve blog yazılarımın devamlılığı için bana mim yollamayın.
Şimdiye dek yollayan arkadaşlarıma gerçekten çok çok teşekkür ediyorum, belki kendilerinin de cevaplamaya zorlandıkları mimleri saygı duyup cevapladıkları, bir de beni düşündükleri, emek verip ismimi oraya yazdıkları, üşenmeyip buraya uğrayıp "bende mimin var" diye not bıraktıkları vs. için.
Gelin görün ki mim özürlülüğü var bende.

Hepinizin bunu mazur görmesini umuyor, hepinizden özür diliyor ve keyifli bir cuma akşamı yaşayın diyorum.
Bu akşam bir şey yapın sadece kendiniz için, mutlu olun.
Daha ne diyeyim,
Öperim!