28 Ara 2011

NEDEN?

Neden oluyor, anlamaya çalışıyorum. Hani insanın hayatta hiçbir işinin yolunda gitmediği ve herkesle ters düştüğü zamanlar olur ya, neden acaba?

Bazen iyi olsun diye çabaladıkça daha da kötü olur.
Bazen ben yoruldum, biraz da karşımdaki beni anlasın dersin, iyice kötü olur.

Böyle zamanlarda en iyisi, kendime sığınmak, kendime inanmak. Belki gerçeği daha iyi görürüm diye. Ama "gerçek" nedir söylesenize...Hepimize ve duruma göre değişen, farazi bir şey değil midir gerçek? Tek bir doğru var mıdır hepimiz için geçerli? Hiç sanmıyorum.

Ve insan ilişkileri o kadar karışık ve dinamik bir yapı ki...Bir tane genel geçer donesi yok.

Ben hiç kırılmıyor ya da kızmıyor muyum? Ama en kızgın anlarımda bile kendimle biraz baş başa kalmak yetiyor bana. Sevdiklerimi gözden çıkarmıyorum ne kadar öfkelensem bile...Kimseyle küs kalmak gelmiyor işime. Çünkü küslük, halledilmemiş şeyler, konuşulmamış sorunlar demek. Her zaman konuşmayı tercih ettiğim söylenemez evet, ama konuşmuyorsam eğer,o  sorunu unutmak istiyorum demektir bu. Çok sevdiğim bir insanla bazen konuşmadan, dile dökmeden de halledebiliyorum hissinin verdiği rahatlıktır bu. Peki sevdiklerimize karşı bu rahatlığımız olmayacaksa, bu kadar nazımız geçmeyecekse...Eyvallah demekten başka ne düşer ki bize...

Ne kadar bunalsam da, daralsam da, dedim ya, biraz uzaklaşmak yetiyor bana. Belki de unutkan bir insan olmamın tek faydası bu. Unutuveriyorum hemen, neye kızdığımı bile bazen. Unutmak güzeldir...

Ama artık içimden gelen tek şey, gitmek! Kimseye ağırlık ve keder vermeden, kimseden de bir şey almadan gitmek...Gitmek derken, kimseye hesap vermeyeyim değil benim derdim. Hesap verecek bir şeyimin olmaması gerekliliği bu. Hem nedir ki hesap vermek...Hani bir kere gelmiştik dünyaya, hani kısaydı hayat. O zaman ben kendimi bildikten sonra, bana güvenen kimseyi hayal kırıklığına uğratmadıktan sonra, sevdikten ve sevildikten sonra, uzak da olsak hep yakın durduktan sonra...Neden hesap almak-vermek derdi olsun ki aramızda...

Gitmek derken, sorumsuzca değil özgürce gitmek istiyorum. Derdim kimseden kaçmak değil, sadece kendime yakınlaşabilmek. Kendimi bulmak, gerekirse kaybetmek ve tekrar tekrar bulmak.

Hayat kısa ve bu hayat benim. O zaman iyisiyle kötüsüyle, doğrusuyla yanlışıyla yaşamak bana düşer. Hepimizin tek bir amacı var, o da mutlu olmak. Ama yaşamadan bilemezsin ne ile mutlu olacağını. O yüzden yaşamak gerek. Dolu dolu ve özgürce. Özgürlük dediğin ise, kimseyi kırıp dökmeden yapılıyorsa, bütün yolları yine hep inandığın, sahip çıktığın sağlam değerlere çıkıyorsa özgürlüktür.

27 Ara 2011

ne yapmalı...

Geçen sene, yani 2011'e girmemize az zaman kala, "bu sene bir değişiklik yapayım ve 2011 için hedef listesi oluşturayım kendime" demiştim -ne saçma-. Neyse, dedim ki bir de, hedefler abartısız, basit şeyler olsun ki, gerçekleştirebileyim ve kendime güvenim pekişsin falan -fasa fiso işler işte-.
Sonuç tabi ki hepimizin tahmin edeceği gibi oldu, o hedeflerin hiçbiri tutturulamadı, planların hiçbiri hayata geçmedi. Ama neyse ki, kafamda olmayan iki yeni şey girdi hayatıma 2011'de. Ne olduğu bana kalsın. Hiç aklımda yokken ve ben sürekli ertelerken onları, oluverdiler işte. Ve ikisi de birden karar vermemle gerçekleştiler. Burada ismail türüt'ten gelsin, plan yapmayın plan :)) Her şey kendi istediği gibi akıp gidiyor ne de olsa hayatta.

Dolayısıyla 2012 için hiçbir plan, hedef, istek vs. hiçbir şeyim yok. Ama beklentim var tabi azdan çoktan. Pek büyütmemek gerek yine de, elimizde patlamaması açısından.
Zaten kafam o kadar o kadar o kadar karşık ki...İstesem de plan yapamıyorum. Resmen biri hayatı dursun büyüsü yapmış gibi. Büyü ise eğer, çok etkiliymiş, üç sene oldu etkileri hiç geçmedi. Şimdi bir yerden el atmalı, toparlamalı ama nasıl...?

Bazen diyorum ki;
Her ihtimali, denemeye çalıştığın her kapıyı boşver, 6 ay kastır ve kpss için bir şans daha ver kendine.

Sonra bazen diyorum ki;
Ne kpss'si, bu ülkede bundan daha büyük bir kandırmaca var mı, boşver sen onu. Otur ingilizce çalış, üds'ye gir ve yüksek lisans yap, kendini yeniden ait hissedebileceğin bir yere koy, bunu yapabileceğini biliyorsun.

Bazen;
Bankalar...Evet onlara inan, seni onlar paklar. Ne alaka deme, otur çalış, takip et, gir ve kazan. Az kazanırsın ama bir adın olur artık diyorum.

Sonra bazen de;
Otur ales çalış, bugüne kadar aldığın puandan daha da iyisini al. Hem banka sınavlarında işine yarar çalışmış olmak, hem de ne bileyim olur ya, belki bir okulda okutmanlık falan çıkar karşına, başvurursun işte...diyorum.

Aslında hiçbiri nokta atışı fikirler değil, ha çok zor da değil....Evde boş boş oturmaktansa birine olsun yoğunlaşıp yapılabilir ama neden bilmiyorum bende en ufak, en basit bir işi yapmak için bile hal mecal yok. Gerçekten bilmiyorum neden...Bu isteksizlik, daha da miskinlik halini mi doğuruyor, yoksa ortada fiziki bir sorun mu var, çünkü bazen gerçekten üstümü değiştirmeye, ne bileyim duş almaya bile aşırı üşeniyorum. Çok istiyorum bu halin üstümden gitmesini ama yapamıyorum bir türlü. Kitaplarım, filmlerim, şarkılarım, bir de yeğenim...Başka da mutlu eden bir şey yok beni sanırım. Eski beni çok özlüyorum ama onun geri gelmeye hiç niyeti yok gibi.

-E O ZAMAN YAPALIM ? -TAMAM YAPALIM!

Aylardır yapalım edelim, tamam ama ne zaman yapalım, bebek doğmadan yapalım, önümüzdeki ay yapalım, önümüzdeki ay olmadı bu haftasonu yapalım...derken nihayet yaptık Neslihan 'cığımızın baby showerını.. Bence iyi oldu, çok da güzel oldu. İlk kez bir baby shower partisine katılmış olmanın verdiği heyecan, sonuçta eğlenceye bıraktı yerini. Hediye yarışı ve anne adayımıza paketlerce bez hediyesi derken çok güldüm şahsen. Şimdi sıra Göktuğ bebekte. Sağlıkla gelip ailesini mutlu etmesini bekliyoruz.

Ve tabi ki, her şeye tek tek emek veren ev sahibimiz e teşekkür ediyoruz.










13 Ara 2011

ho ho ho...


Bir türlü gelmiyor, etmiyor, uğramıyor dediğimiz yeni yıl havasına inat...

-çünkü bu sene kime sorsam, kimi okusam yeni yıl coşkusu sıfır. herkeste bir bezmişlik, bir kışa alışamama durumu, bir isteksizlik-

Böyle olmaz, azdan çoktan payımıza düşeni yapalım, 2012'ye selam çakalım dedik. Bize eğlenmeye bahane lazım değil miydi hem...Yeni yıl, yeni bahanelerle dolu olsun inşallah...

11 Ara 2011

HELO MELO


Tamam  uzun zamandır yoktum, evet bu kadar ihmale gelmez burası, biliyorum özlediniz, gözleriniz beni aradı kumanda panelinde günlerce...beklediniz, istediniz ama yazmadım. Belki de hepsi benim hayal ürünüm, bilemiyorum. Yine de şayet yokluğumu fark edeniniz varsa sorun bi neden yoktum...

Bir yoğunluk, bir telaş sormayın gitsin, nereye nasıl yetişeceğimi şaşırır oldum. Kendime ayıracak zaman...Nerdeee...Bir oraya koştur, bir buraya derken gelemedim gitti bloguma.

Şaka yahu şaka...Ne yoğunluğu, ne temposu...Bildiğiniz diyeceğim ama bildiğinizden daha da öte bir aylaklık hali var bende. Evet hala! Çünkü ne sabah uyanmak için gerçek bir sebebim, ne hayatımı düzene koyacak bir nedenim var. Ara sıra görüştüğüm insanlara sürekli aynı şeylerden bahsetmekten, "Naber?" sorularına "Ne olsun işte, hep aynı" demekten nasıl sıkıldım anlatamam. Ve daha ne kadar gidecek böyle, hiçbir fikrim yok.

Şimdi ben buraya tekrar döndüm ya, yağdırırım bir süre postları. Sonra yine kaybolurum sessizce. İşte o zaman bilin ki, ben bilgisayar-dizilerim-yemek-yeğenim-ev-yine yemek-uyku-daha çok uyku-tekrar yemek düzleminde yaşıyorum. Kendi halime bırakmaya devam edin öyle durumlarda. Ya da etmeyin, bilemiyorum. Hayatım boyunca kimsenin dürtüklemesi ya da gazlamasıyla bir iş yapmadım ama yapsam fena da olmazmış. Çünkü kendime bırakınca hiçbir şey olmuyor...

Her ne ise...Son bir diyeceğim var, onu da söyleyip kayboluyorum -şimdilik-.
Yazmadığım çizmediğim, buraya uğramadığım bu süre bizi nereye getirdi biliyor musunuz? Doğumgünümüze. Hem benim, hem de blogumun. Bu sene hiç beklemediğim bir şekilde sürprizli ve kalabalık geçirdim doğumgünümü. Nasıl moral olduğunu tahmin edersiniz sanırım. Ve uzun zaman sonra yazmak istememe bir etkisi olsa gerek bu seneki kutlamaların.Tabii benim doğumgünüm demek, blogumun da doğumgünüsü demek. İkimize de nice mutlu yaşlar geyiği ile sözlerimi sonlandırırken, doğumgünümün özeti olan fotoğraflar ile ayrılıyorum. Çok yakında tekrar geleceğim, hissediyorum.


Bu sene pastaya nasıl doydum nasıl...Şansıma hepsi de taptaze ve çok lezzetliydi. laaps laaps indirdik.


Yeni yaşa rakı ve kocaman bir masa dolusu dost ile girmek...

Ve birkaç not: 
1.Yaş kaç olursa olsun hediye almak insanı mutlu ediyormuş, ben bu sene bunu gördüm.


2."Aaa bugün senin doğumgünün müydü?! Hiç haberimiz yok/unuttuk numarası hala çalışıyor.


3.Ve sizler (kilometre katedip gelenler, kilometreleri engel saymayıp bir şekilde varlıklarını hissettirenler, iki gün iki gece bana doğumgünü coşkusu yaşatanlar, hadi bu gece eğleneceğiz dediğimde ikiletmeden atlayıp gelenler, yani ailem, dostlarım, arkadaşlarım...siz kendinizi biliyorsunuz) ne güzel insanlarsınız yahu...

17 Eyl 2011

İSTİYORUM Kİ...

Artık bir dövmem olsun ve sırtımı süslesin,

Saçlarım uzasın, çabuk çabuk uzasın ama dipleri hiç gelmesin,

Bir işim olsun,

Benim diyebileceğim bir yerim, bir evim belki,

Belki çok, belki az şey istiyorum,

Bilmiyorum.

Ama istiyorum.

Hazır "istemek" hala mümkün ve bedava iken.

11 Eyl 2011

HADi ARTIK!


Kalp atışlarımın kendini, "heyecan heyecan" "merak merak" diye göstermesine sebep promonun sahibi House başlasın artık. Hadi 3 Ekim, gel 3 Ekim...

9 Eyl 2011

WAFFLE SEVER MİSİNİZ?


Eğer cevabınız evetse size bir tavsiyem olacak;

Güzel bir waffle makinesi ve denenmiş sağlam bir tarifi olan bir ya da birkaç ablanız, arkadaşınız ya da kuzeniniz olsun. Ve bu kişiler aynı zamanda sizin gibi waffle'ı, yemeyi içmeyi, eğlenmeyi ve gülmeyi sevsin. Sonra aralarından biri evde waffle partisi yapsın, siz de gidin ve doya doya yiyin, gülün. Ben yaptım, oldu, çok da güzel oldu.

Bize evini açarak organize olmamızı sağlayan, bizim için sürprizler hazırlayan, sadece bizim eğlenmemiz için uğraşan pasaklı kraliçe'me ve bütün hırs, kötülük, dedikodu genlerini üstünden sıyırıp atmayı başarabilmiş, hayattan keyif almak için yaşamayı öğrenebilmiş arkadaşlarıma çok teşekkür ediyorum. Tam da ihtiyacım varken böyle eğlenmeye ne de güzel oldu, iyi ki varsınız...




not 1: Eğer siz de evinizde böyle bir parti düzenlemek istiyorsanız, mutlaka bir temanız olsun. Böylece daha renkli, daha hoş oluyor gece. Bizimki, ev sahibimizin isteği üzerine "sarı" idi. Hepimiz sarı bir şey giydik, ya da taktık. Ev de sarı temalı süslenince insanın nasıl da şımardığı ve kendini iyi hissettiği bir ortam oldu anlatamam.

not 2: Ayrıca yine böyle bir eğlenceyi daha da eğlenceli hale getirmek için küçük oyunlar ve sürprizler hazırlayın. Biz o gece en çok 15 dk süren oyunu oynarken eğlendik. Hepimizin nasıl hırslı nasıl da çirkef olduğu çıktı ortaya :) Size fikir vermesi için pasaklı kraliçe nin partiyle ilgili yazısını buradan okuyabilirsiniz.


29 Ağu 2011

YİNE DÜŞTÜK YOLLARA...


Her zamanki gibi bir var bir yok olan ben, burda yokken yine düştüm yollara. Epey uzun zaman önce tabi. Mayısta. Her ne kadar ağustos ayını bile devirmiş olsak da ben ancak şimdi paylaşabiliyorum sizlerle.

Biraz blogla ilgili sorunlar soğuttu beni burdan, biraz da kpss falan derken geçti gitti işte zaman. Neyse oralara hiç girmeyelim diyorum ve hemen fotoğrafların hikayesine geçiyorum.

Okuldan arkadaş dört kişi düştük Muğla yoluna. Amaç sözde diploma almak. Ama bu bahane tabi. Maksat birbirimizi görüp, tekrar Muğla'da buluşmak, zamandan kopup eskisi gibi olabildiğimizi görmek ve oranın havasını bir kez daha çekmek içimize.


Bu arkadaşlarımdan birini mezun olduğumdan beri, yani yaklaşık üç yıldır, birini de iki yıldır görmeyişimi ve bir diğerinin de "sevgili" arkadaşım :) olduğunu bilirseniz, bu tatilin benim için ne kadar bekleyiş dolu, ne kadar güzel geçtiğini anlarsınız sanırım.  Ben mezun oluşumdan bu yana iki kez gittim Muğla'ya, bu üçüncü. Ama ilk kez kendimi eski günlerdeki gibi hissettim, ilk kez Muğla'da olduğuma inanamadım.

Neyse en iyisi ben susayım, yaklaşık 300 fotoğrafın arasından seçtiğim fotoğraflar anlatsın.
Gece Masa Dağı'ndan Muğla manzarası


Çok özlediğim, hep özlediğim, hiç doyamadığım Akyaka...


Akayaka'da kesinlikle ama kesinlikle gitmeniz gereken Orfoz...


Bu bıdıklara bakarak yapılan kahvaltı...gidin ve yapın!

Yeşille mavinin buluşmasından benim anladığım budur!


Akyaka'nın en güzel kıyılarından birine, Çınar'a gidip de orayı böyle sakin, bu kadar duru görmek...


Orada miskin miskin oturup balık tutmaya çalışmak, tutamamak...


Tabi ki biralarımız eşliğinde...
(Hala kimimizin Efes'çi, kimimizin Carlsberg'çi, kimimizin Tuborg'çu olduğunu görmek...)


Ve elbette midyeee!!!



Dünya gözüyle burdan bir kez daha bakabilmek...


Bir kez daha bu kumsal...


Ve kapanışı illa ki tekila ile yapmak.

not: hedef 2013 demiştik ya, gelin şunu 2012 yapalım gençler :) öperim!

17 Ağu 2011

MUCİZELERE İNANIR MISINIZ? (Bu aralar hayır!)

İşsizlikten kurudum kaldım. Sanki beynim eriyor yavaş yavaş. Üstüme yapışan tembellik ve bıkkınlık hali ise günden güne yiyor beni. En üretken, en çalışkan olmam gereken yılları bir evin içinde, bir bilgisayarın başında, üç beş kitabın arasında geçiriyor olmak beni delirtecek yakında. 

Bazen her şeye en baştan başlayabilecekmiş gibi güçlü, bazen de elimden hiçbir şey gelmeyecekmiş gibi çaresiz görüyorum "ben" dediğim varlığı. Bir sabah yeni yeni işlere adıyorum kendimi, zihnimde tabi, başka bir sabah ise odamdan bile çıkasım gelmiyor. 

Beş para etmez insanların çatır çatır çalıştığını, işindeki bilgisi sokaktan geçen sıradan birinden bile daha az insanların ne pozisyonlarda olduklarını görmek ise delirtiyor beni. Bir de çalıştığını ele güne duyurma meraklısı görmemiş, hasta ruhlu insanlar var tabi... 

son dört ay içinde iki kez tatile gittim. yaşadığım şehirden ve her şeyden uzaklaşma şansım oldu.
ciddi bir maddi sıkıntım yok.
istediğim kadar işsiz yaşayabileceğim bir evim var, içinde ailem olan. üstelik onlar, "olur elbet, sıkma canını" diyor.
ama bunların hiçbiri kendi başıma kaldığımda içime çöken sıkıntıyı yenmeme yetmiyor.

Bir mucize mi beklediğim. Belki de...
Zaten ne kaldı ki elimde...

3 May 2011

KAHKÜL


Söylemesi çok garip,
bir o kadar da kaba bu kelime. kahkül...

Ne zaman saçıma "kahkül" kestirecek olsam,
adını söylemek gelmez içimden de,
tarif ederim kuaföre.
onlar anlar, ben sevinirim.
İşte böyle kolay sevinirim.

Kahkül...Kökenini, nerden geldiğini merak ediyorum da,
araştırmaya çok üşeniyorum.
Tıpkı uzamayan saçlarım gibi.


1 May 2011

BE DELICIOUS


Bahar akşamı,
Vanilya,
İsmini bilmediğim beyaz çiçek...

27 Nis 2011

TÜRK'E TARİF GEREKMEZ...


Kıbrıs'tan gelen bu meşhur Con'un üstünde böyle yazıyor ve beni çok güldürüyor:

Pişirme önerisi
Türk'e tarif gerekmez. Adı Türk kahvesidir.

Arkadaşlarının, ne sevdiğini bilmesi, seni düşünmesi, böyle ince davranması çok güzel bişi.

Bol köpüklü kahveli, baharlı, güneşli günler...

26 Nis 2011

26nisan2011


Kaç yaşındayız....
Kaç yıldır biraradayız...

Ama hala beni en çok sevindiren, en çok güldüren,
Gerekirse en çok üzen ama hemen peşinden en çok mutlu edebilen,
Beni benden daha iyi bilen,
Beni benden daha çok sevebilen...

İyi ya da kötü, saçma ya da değil, komik ya da hüzünlü...
Her ama her şeyimi paylaştığım hala tek insan...

İyi ki varsın!

Sen olmasaydın o kadar çok şeyim eksik olurdu ki...
Sen olmasaydın o kadar az olurduk ki...

Seni çok ama çok seviyorum...Benim canım...Her şeyim...Ablacığım.
Doğum günün kutlu olsun.

4 Nis 2011

İSİM DEĞİŞİKLİĞİ DAVASI NASIL AÇILIR?

Bir önceki yazıda bahsettiğim isim değiştirme mevzusuna ilişkin adsız birinin, "ben de istiyorum, nasıl oluyor, ne yapılıyor" sorusuna cevap olarak, hem  de belki başka merak edenler ya da öğrenmek isteyenler vardır diye, isim değişikliği davası nasıl açılıyor, elimden geldiğince az karmaşık şekilde anlatmaya çalışacağım.

Öncelikle şunu belirteyim, bu tür davalar karşıt bir durum yaratmadığından, yani sizin isim değişikliği talebinize itiraz edecek bir kişi ya da kurum olmadığından avukat tutmanıza gerek yok. Başvurusunu, takibini, her şeyini sizin halledebileceğiniz basit bir dava bu. Ha ama tanıdık bir eşiniz dostunuz varsa avukat, size mahkeme günü alma konusunda bir kıyak yapabilir, rica ederseniz. Kalemdeki memurlara rica ederek, en erken şekilde mahkeme günü vermelerini rica edebilir.Böylece süreci hızlandırmış, boşu boşuna 2-3 hafta zaman kaybetmemiş olursunuz.

Bu şartlar altında gelelim, nerden başlayıp, nasıl sonlandıracağımıza...

1.İsminizi neden değiştirmek istediğinizi belirten bir dilekçe yazıyorsunuz.
(Nette çok örnek var kullanabileceğiniz. Ve elbette gerekçeniz "Beni zaten herkes x değil, y isimle bilir" olmalı.)

2.Dilekçenizle birlikte Asliye Mahkemesi'ne gidip başvurunuzu yapıyorsunuz. Dava dosyası alma, dosyayı taratma gibi işlemler var bu aşamada. Adliyedeki memurlar sizi zaten yönlendiriyorlar.
(Bunu yaparken yaklaşık 40-45 lira çıkacak cebinizden.)

3.Dilekçeniz işleme koyulacak. Bu noktada ben tanıdık bir avukat aracılığı ile gittiğim için, mahkeme gününü çok erken bir tarihe, üç gün sonrasına alabildim. Normalde 2-3 hafta bekleniyormuş, mahkemelerin yoğunluğuna bağlı olarak. Ayrıca süreci hızlandırmak için, normalde Nüfus Müdürlüğü, Emniyet Müdürlüğü ve İl Jandarma Müdürlüklerine posta yoluyla ulaştırılan belgeleri ben elden teslim ettim. Çünkü üç gün içinde o yazılar ilgili yerlere ulaşıp, cevap vermeyeceklerdi. Bunları yaparken herhangi bir ücret ödemiyorsunuz, sadece bir iki kez git gel yapıyorsunuz ki ,çok uğraştırmalı bir şey değil.

4.Geldik mahkeme gününe...Bir şahit yeterli olmasına rağmen, işi sağlama almak için, iki şahidinizle duruşmaya gidiyorsunuz.Şahitler anne-baba-kardeş dahil her yakınlıktaki akrabanız, arkadaşınız, eşiniz dostunuz, hatta sokaktan geçen iki insan bile olabilir. Bu noktada gerçekten sizin için bir nevi yalancı şahitlik yapmayı kabul edecek yakınlarınızın kim olduğunu görüyorsunuz :)

5.Mahkeme zaten işin en kolay kısmı. Beş dakikalık bir olay. Hakim bana adresim dışında bir şey sormadı bile.Şahitlik yapan arkadaşıma, "Nerden arkadaşsınız, kaç yıldır arkadaşsınız, bu şahsı bu isimle biliyorsunuz doğru mudur?" şeklinde üç soru sordu sadece.

6.Sonra geçici mahkeme kararını alıp tekrar Nüfus Müdürlüğüne gidiyorsunuz.

7.Nüfus Müdürlüğünden sonra bir yerel gazeteye ilan veriyorsunuz.
(Yaklaşık 70-80 lira tutuyor.)

8.Şimdi sakin ve bir nebze rahatsınız. Hatta mutlu olmalısınız. İki haftalık temyiz süresini bekleyeceksiniz.Sonra, gazeteye verdiğiniz ilanla birlikte tekrar adliyeye, ordan nüfusa falan gidip yeni kimliğinizin çıkarılması için gerekli işlemleri yaptıracaksınız.

9.Sonra mı?.. Sonrasını ben de bilmiyorum. Sanırım yeni kimlik resmen alındığında her şey biraz daha başka olacak. Daha inanacak insan. Daha mutlu olacak. Resmi olarak yeni isminiz, istediğiniz, seçtiğiniz, beğendiğiniz bir isim olacak. E daha ne olsun..... :)

Belki fazla aşamalı, zahmetli bir iş gibi görünüyor ama değil. Tahminimce asıl iş bundan sonra. Mahkeme kararını çoğaltıp, isminizin geçtiği her yere bu değişikliği bildirmek gerekiyor nihayetinde. Buraya kadar bir zorluk ya da aksaklıkla karşılaşmadım, umarım bundan sonrası da böyle gider.
Ve umarım bu yazı biraz da olsa, benim gibi hayatında bu köklü değişikliği yapmak isteyen kararsızlara gaz, kararlılara da bilgi verici nitelikte olmuştur.
Her zaman dediğim gibi, kimse sevmediği bir isimle yaşayıp ölmek zorunda değil. İsim de sizin, hayat da...O halde nasıl yaşayacağınıza siz karar verin.
Daha fazlasını sormak isteyenlere yine yardımcı olmaya çalışırım, yorum ya da mail yazmanız yeterli...

31 Mar 2011

BENİM ADIM ...



Hayatta hoşumuza giden ve gitmeyen şeyler vardır.
Hoşumuza gitmeyen şeylerin bazılarını değiştirebiliriz, bazılarını değiştiremeyiz.
Mesela,
Evimizden memnun değilizdir, evimizi değiştiririz.
Okulumuzdan memnun değilizdir, okulumuzu değiştiririz.
İşimizden memnun değilizdir, istifa ederiz.
Yaşadığımız şehirden memnun değilizdir, başka bir şehre taşınırız.
Eşimizden memnun değilizdir, evliliğimizi bitiririz.
Sevgilimizden memnun değilizdir, onu terk ederiz.
Arkadaşlarımızdan memnun değilizdir, çevremizi değiştiririz.
Falan filan...
Daha bir sürü örnek verilebilir.
Tüm bunlar çok doğal, çok olağan şeyler değil mi...
Bazıları basit, bazıları köklü, ama sonuçta kimsenin yadırgamadığı, yadırgasa da zamanla alıştığı değişiklikler...

Bazılarımız da ismimizden memnun değildir.
Evet, ismimiz.
Anne babalarımızın binbir düşünce arasından seçip, özenle bize uygun gördüğü,
Doğumumuzdan ölümümüze kadar bizimle kalacak olan, yalnız bize ait olan ismimiz.
Ama bir kere sevememişsen ismini
ve asla kendine ait hissedememişsen onu,
yıllar geçse bile ismine benzemediysen,
ya da onun sana ayak uydurmasını sağlayamadıysan,
değiştirirsin. değiştirmelisin.
Çünkü en başta dediğim gibi,
hoşumuza giden ve gitmeyen şeyler...
Hoşumuza gitmeyenlerden, değiştirilebilir olan şeyler...

İşte bir önceki yazımda bahsettiğim,
Kendime verdiğim en güzel hediye bu oldu benim.
25 yıldır birlikte yaşamama rağmen sevmediğim, hatta nefret ettiğim ismimi değiştirdim.
İşte şimdi asıl "ben" olmuşum gibi.
Biraz özgürlüğü ve biraz da maviyi çağrıştıran yeni ismim, içimi açıyor resmen.
Güneşli günler gibi, gökyüzünün insanın içine dolması gibi.
Yeni ismim ve ben öyle mutluyuz ki...
"Yeni bir hayata başlıyorum ve her şey güzel olacak" hissi yaşamanın bir mahkeme salonunda vücut bulmuş haliyiz biz.

17 Mar 2011

BUGÜN...



Bugün,benim için güzel bir gün.
Bugün,benim için yeni bir şeyin başlangıcı olan bir gün.
Bugün,25 yıllık hayatımda kendim için en güzel şeyi yaptığım bir gün.
Bugün, sırtımdan koskocaman bir yükü attığım ve yeni bir hayata başlıyor hissi yaşadığım gün!

12 Mar 2011

SORU



İzlediğimden beri kafamın içine oturan,üç gündür ordan gitmeyen en büyük soru:

"Ben baleyi neden bıraktım?"

10 Mar 2011

8 Mar 2011

ŞEFİN PİZZASINI DENEDİNİZ Mİ?

Küçük şefim ve ben geçenlerde mutfaktaydık.
Yoğurduk yoğurduk,ev halkına pizza yaptık.
Pizza vücudumuza yağ oldu,keyfimiz ise yanımıza kar kaldı.
Bence iyi oldu,çok da güzel oldu,tamam mı...





6 Mar 2011

TÜL ETEĞİMLE AŞK YAŞIYORUM RAHATSIZ ETMEYİN


Uzun zamandır istediğim tül eteğe nihayet kavuştum.Çilek Butik ve Esra Hanım sayesinde...
Birçoğunuz zaten duymuştur,duymayanlarınız da böylece öğrensin,hemen uğrayın.



Hemen iletişime geçmesi,eteği hemen kargolaması ve şık paketi için teşekkürler tekrar...

2 Mar 2011

KAR ÜSTÜNE


O kadar bekledik 
ama
yağmadı.
Aslında sevinmeliydim
ama 
bu karsız kış beni.
sarmadı.

28 Şub 2011

BİR HAFTADA NASIL DAĞILDIM,ŞİMDİ HIZLA HAYATA KARIŞMALIYIM


Hey millet ben günlerdir hasta yatıyorum diyerek bodoslama giriş yapsam çok mu ortadan dalmış olurum mevzuya..?
Ama öyle.Hatta sadece ben değil maaile,sanki toplu zehirlenmiş ya da allah korusun toplu kaza geçirmiş gibi herbirimiz ayrı şekilde dağıldık iki gün içinde. Daha yeni toparlanıyoruz...
Son birkaç yıldır nerdeyse her sene nükseden hastalık buldu yine beni...Yediğim meyve sebze ya da içtiğim su kaynaklı bir enfeksiyon.Bulantı,ateş,aşırı bir halsizlik ve daha başka şikayetler...Kısacası doktora zar zor gidebilme,kolumu bile kaldıramama hali...
Neyse ki geçti...

Hastalıktan bu kadar söz etmek yeter.Çünkü günlerdir önüm arkam hastalık.Sosyal hayattan o kadar koptum ki,insana karışmayı özledim.

İki hafta önce hızlı bir giriş yaptığım spor işi de sekteye uğradı.Tam kış uykumdan çıkmıştım ki,hastalık girdi devreye.Gerçi sağlık olsun,gerisi halledilir,bu büyük bir gerçek,hiç unutmamamız gereken...



Yavaş yavaş yeniden KPSS günlerine de geri dönmek gerek.Yavaş yavaş diyorum,çünkü erken ve hızlı başlamak,çabuk bıkkınlık getiriyor bu işte.Arap atı olmak gerek,söz konusu KPSS olumca.Geç açılmak ve iyi hız kazanmak gerek...

Bunların dışında,dövme isteğim bu günlerde inanılmaz arttı.Artık bu sene halletmek istiyorum.Büyük oranda karar verdim.Kafamda iyice netleştiği an,daha fazla ertelemeyeyim ve olsun diyorum.

Kendim için "kayıp yıl" dediğim 2010 da yapmadığım ve yapamadıklarımı bu sene gerçekleştirmek istiyorum.Bu sene gerçekten ihtiyacım olan şeyleri bir bir hayata geçirmekve tekrar kendime yatırım yapmak istiyorum.Kafamın da vücudumun da taze başlangıçlara ve devinime o kadar ihtiyacı var ki...


Durmamak gerekiyormuş hayatta,2010'da bunu anladım.Çünkü durmak demek aslında yavaş yavaş geriye gitmek demek.Hayatın,bu gidişe inat müthiş bir akışla sana arkada fon oluşturması demek.
Bana çokça enerji,bolca hareket gerek!